14 Ekim 2014 Salı

Demirtaş: "Roboski'de, Gezi'de katliam emrini veren, 140 çocuğu gösterilerde öldürme emrini veren bize katil diyemez"


Demirtaş'tan hükümete:

"Ölümden öte köy var mı? Bizi neyle tehdit ediyorsunuz?"

"Bedel ödeteceğiniz kişilerle mi süreci yürüteceksiniz?"


HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, hükümetin Kobani politikalarını sert şekilde eleştirerek "Bizim hükümetiniz, devletimiz, benim öz kardeşim orada (Kobani) barbar, tecavüzcü ordusunun tehdidi altındayken 'orası bizi ilgilendirmez' diyebiliyorsa, sen de bizim hükümetimiz değilsin. Kürdün öfkesi budur işte" dedi. Hükümetin Kobani protestoları ile ilgili olarak "bedel ödetileceği" açıklamalarına da tepki gösteren Demirtaş "Ölümden öte köy var mı? Ölümlerin en acısını yaşattınız. Merak ediyorum neyle tehdit ediyorsunuz bizi?" diye sordu.



Demirtaş, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, Kobani'nin 30 günlük bir mevzu olmadığını belirterek hükümete "Geçmiş hatalarınızın sonuçları şimdi çıkıyor" diye seslendi, Demirtaş, "Başbakan, görüşmemizde 'siz bizi IŞİD yanlısı gibi gösterdiniz' dedi. Bütün dünya sizi IŞİD'i desteklemekle suçladı. Bu algıyı biz mi oluşturduk? Devekuşu gibi başınızı kuma gömmüşsünüz" dedi. Demirtaş şunları söyledi:
"İlk defa Kobani'de savaş olmuyor ki, iki yıldır Nusra çeteleriyle savaşılıyor orada. Bunu biz 30 gündür değil 2 yıldır anlatıyoruz, ikna etmeye çalışıyoruz. Burnunuzdan kıl aldırmayan, egemen, otoriter, üsttenci, ağa baba tavırlarıyla siyaset yapılamayacağını görmediniz mi hala? Suriye'deki, bölgedeki hatalarınız, süreçteki hatalarınız hala bunları ispatlayamamışsa, yazdığınız kalın kitapların demek hiçbir anlamı yok. Ya yanlış yazmışsınız ya yanlış okumuşsunuz. Kendi yazdığınız derinlikte boğulmak üzeresiniz. Biz bunları iki yıldır bütün görüşmelerimizde anlatıyoruz. Saatlerce İmralı'da, Ankara'da konuştuğumuz çocuk oyuncağı mı?

"Sen bizim hükümetimiz değilsin"

Her fırsatta 'Suriye bizim iç meselemizdir, Bosna, Gazze, Somali bizim iç işimizdir' dediniz. Eski Başbakanınız, eskimiş başbakanınız, bağıra çağıra bunları bu kürsülerde anlattı. Ne zamana kadar? Kobani'ye kadar. 'Kobani nereden iç işimiz oluyor, o ayrı Türkiye ayrı, Kobani ile Diyarbakır'ın ne alakası var?' dediler. Sen Diyarbakır ile Bosna'nın Somali'nin alakasını kurdun, Kobani'ninkini nasıl kuramıyorsun? Somali'de, Gazze'de, Bosna'da yaşayan da bizim kardeşimiz, canımız ciğerimizdir fakat Kobani'de yaşayan öz kardeşimizdir; amca çocuğumuz, dayımız, kuzenimizdir, annemizdir. Aynı soyadı taşıyoruz. Nasıl alakası yok? Kobani, Türkiye'nin iç işi değilse o zaman biz Türkiye'de yaşamıyoruz demektir. Bizim hükümetiniz, devletimiz, benim öz kardeşim orada (Kobani) barbar, tecavüzcü ordusunun tehdidi altındayken 'orası bizi ilgilendirmez' diyebiliyorsa, sen de bizim hükümetimiz değilsin. Kürdün öfkesi budur işte.

Tecavüzcü, barbar ordusu

Şimdi öyle bir noktaya geldin ki görüşme yaptığın, aynı masa olduğunu kişiler için 'benim için IŞİD ile aynıdır' dedin. Aynıysa iki yıldır niye görüşüyorsun? İki yıldır bu kadar zahmeti bu heyetler niye çekiyor? İmralı'ya niye iki yıldır heyet üstüne heyet gönderiyorsun? Niye PKK'ya bu kadar çağrı yapıyorsun IŞİD ile aynıysa. Bir tecavüzcü, barbar ordusuyla, yüz yıllık Kürt sorununun yarattığı bir örgütü aynı tutuyorsan, niye çözüm arıyorsun? Niye bu halkı kandırıyorsun? Çünkü IŞİD müzakere yapılacak bir örgüt değil. PKK gerçekten öyle olsa konuşmaman lazım. Sen devlet olarak 6 defa ortak ateşkes anlaşması yapıyorsun 1993'ten beri ve şimdi müzakere aşamasına gelmişsin ve şimdi 'IŞİD ile benim için aynı' diyorsun. Peki nasıl dağdan indireceksin bu insanları? Çağrı yapmak üzeresin 'dağdan gelin' diye. Halk bunları dinliyor. Halkı aptal yerine koya koya öfkeyi büyüttünüz.


Bahçeli'ye "Anlayacağın sadelikte..."

Kobani'nin IŞİD'in eline geçmesi durumunda hem katliamlar yaşanacak hem de Türkiye koridor açmadığı için hükümet bu katliamdan sorumlu tutulacaktı. Bu da Türkiye'deki Kürtlere büyük bir kırılma yaratacak ve süreç tümden bitecekti. Bütün bu kaygılarla biz 'Kobani'nin düşmemesi lazım, hepimizin felaketi olacak' dedik. Halen anlamamışlar, biraz önce bu kürsüde konuşan milliyetçi muhalefet lideri, 'Gücünüz yetiyorsa gidin IŞİD'e karşı savaşın, niye bizden savaşmamızı istiyorsunuz?' diyor. Halen anlamamış. Senin anlayabileceğin sadelikte anlatayım bunu söyleyen zat: 'Türk ordusu orada gitsin IŞİD'e karşı savaşsın' demedik. 'IŞİD'e karşı savaşmak için on binlerce genç var, kapıyı açın, onları orada tükürüğümüzle boğarız' dedik, buna izin vermiyorlar.

"Size yalvaran alçak olsun"

Size yalvaran alçak olsun, sizin gibi olsun. IŞİD'in karşısında bugüne kadar asla boyun eğmedik. Bizim bütün kaygımız, korkumuz, IŞİD'in Kobani'yi düşürmesi karşılığında ortaya çıkacak reaksiyondur. Biz halklarımızın göreceği zarardan koktuk.
Kobani'den Mürşitpınar kapısı düşmek üzere diye acil yardım çağrısı aldık. Bundan sonra halktan yardım istedik ve hükümetle temasa geçtik. Onurlu bir partinin yapacağı en onurlu tutumu gösterdik ve halkımızla birlikte sokağa çıktık, yaptığımız budur ve halen o çağrının arkasındayız.
Bu çağrıyla birlikte koalisyon uçakları Kobani'nin etrafını vurmaya başladı. Bu süre zarfında şiddete çağrımız olmadı. Yapmamız gereken bütün fedakarlıkları yaptık. Biz bütün bunların yaptık diye 'katil ve ikiyüzlü' olduk, iki yıldır bu katliamları, ikiyüzlülüğü yapanlar bu ülkenin sahibi oldular. Biz öteki, düşman olduk, bunlar vatansever oldu.

"Ölümden öte köy var mı?"

Her halkın sabrı, tahammülü bir yere kadardır. 'Bedel ödeteceğiz' deyip şakşakçılarınızı sindirebilirsiniz. Biz onlardan değiliz bunu anlamadınız mı hala? Ölümden öte köy var mı? Ölümlerin en acısını yaşattınız. Merak ediyorum neyle tehdit ediyorsunuz bizi? Dersim, Çorum, Maraş, köy yakmalar, faili meçhuller, işkenceler, KCK operasyonlarına varıncaya kadar... Ne kaldı? Boyun eğdik mi? Çözüm, barış olsun dedik. Bunlara rağmen masaya oturalım dedim. Ne kaldı elinizde? Neyle tehdit ediyorsunuz bizi. Kime, nasıl bedel ödeteceksiniz? Ölümden öte köy yoktur. Her birimizin canı, Allah'ın emriyle halkımızın uğruna bin defa kurban olur.
Biz kimseye 'vurun, kırın, yakın, öldürün' çağrısını ne yaptık ne örgütledik ne de teşvik ettik. Bu gösteriler demokratik zeminde gerçekleşsin diye arkadaşlarımız sahalara dağıldılar. Nereden başladı provokasyon, kim tetikledi? Senin 4 tane maaşlı istihbarat örgütün var. Senin haberin yoksa benim haberim nasıl olacak? Bu istihbarat sizi aldatıp kandırdıysa bilelim. Bingöl'de olduğu gibi yanlış bilgi yönlendirmeyle sizi tuzağa düşürdülerse bilelim.

Cumhurbaşkanı'na sert sözler

Biz 'vurun, yakın, öldürün' emri vermişiz gibi kürsülerden bizi katil ilan edemezsin. Hele hele Cumhurbaşkanı olarak sen hiç edemezsin. Roboski'nin katliam emrini veren, Gezi'de katliam emrini veren, Mart 2006'da Diyarbakır'da katliam emrini veren 'çocuk da kadın da olsa gereğini yapın' diyen, 140 çocuğu sadece gösterilerde öldürme emrini veren biri olarak sen bize Türkiye'de en son 'katil' diyecek adamsın. Sen bunların hesabını ver önce."

"Bir ayak üzerinde kaldınız, gidiyordunuz"

Hani sizden habersiz Ortadoğu'da kuş uçmazdı. Bak üç günde koltuğunuzun üç ayağı sallandı bir ayak üzerinde kaldınız gidiyordunuz, yine bizim çabamızla bu süreci toparladık. Bu mudur karşılığı? Halen tehditlerini sürdürüyorlar. Bedel ödeteceğiniz kişilerle süreci nasıl yürüteceksiniz merak ediyorum.
Bütün bu kızılca kıyamet içinde yine de birlikte yaşama konusunda parti olarak sorumluluk sahibiyiz. Bu barbarlar, tecavüz ordusuna karşı biz gerekir tek başımıza direneceğiz ve elbette onları o topraklardan def edeceğiz. IŞİD uzakta bir tehdit değil. Kobani tam yüreğimizdeki direniştir. Bunu iyi anlarsak, o direnişin Türkün, Alevinin direnişi, Arap'ın feryadı, kadının direnişi olduğunu anlarız.

Gazetecilere eleştiri

Gazetedeki köşelerini kanalizasyon gibi kullanan, bu kadar ucuz insanlara gazeteci demiyorum. Bu kadar ucuzluk, pespayelik olamaz.

Kalın kitap yazarak öğrenilmiyor

Ortadoğu kalın kitap yazmakla öğrenilmiyor, sokak, mahalle başka bir şey. Bütün bu diyalog çağrılarını, çözüm arayışlarını, egemen, üsttenci dille yaklaşarak reddetmeyin. Yine bir araya gelelim. Bu halkların yüzü suyu hürmetine; ortak barışımız, bir arada yaşama isteğimizin yüzü suyu hürmetine, yapılan yanlışları masaya yatıralım. Kim karşılıklı ne yanlış yapmışsa objektif olarak tartışalım, doğrusunu birlikte bulalım. Bunu yapalım ki siyasete güven olsun. Başaramazsak halk çaresiz değil, bunu gördünüz. Öyle bir fırtına gelir ki ne sen ne ben kalırız. Siyaseti dümdüz eder geçer de neye uğradığımızı şaşırırız. Biz her halukarda çözümden, diyalogla yürütülen müzakere sürecinden, bu temelde, bu anlayışla vazgeçmeyeceğimiz belirtiyoruz. Yoksa teslimiyetçi dayatmayla süreci yürüteceklerse onlara mübarek olsun, 'inşallah başarılı olurlar' deriz, biz kendi işimizi yaparız."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder