18 Haziran 2014 Çarşamba

İşte Ekmel Bey'in siyasi görüşleri



KEMAL GÖKTAŞ

CHP ve MHP'nin Cumhurbaşkanlığı seçimindeki çatı adayı olarak ilan edilen Ekmeleddin İhsanoğlu'nun görüşlerinin kamuoyunda pek bilinmemesi nedeniymle farklı tepkiler ortaya çıktı. İhsanoğlu'nun siyasal İslam, dindarlık veya muhafazakarlık arasındaki konumu, özellikle CHP tabanı açısından oldukça belirleyeci bir önem taşıyor. İhsanoğlu, İslami çevrelerin yabancısı olmadığı ancak geniş kamouyunun pek haberdar olmadığı görüşlerini en net biçimde geçen yıl yayınlanan "Yeni Yüzyılda İslam Dünyası" isimli kitabında ortaya koyuyor. Kitaptaki görüşlerine göre İhsanoğlu, İslam'la çoğulcu demokrasi arasında esaslı bir karşıtlık bulunmadığını, din ve siyaset alanının birbiri üzerindeki kontrolünün kaldırılması ve "iyi yönetişim" esaslarının uygulanmasıyla İslam ülkelerinin gelişebileceğini savunuyor. Demokrasinin uzun süreli bir mücadale gerektirdiğinin sık sık altını çizen İhsanoğlu'nun Arap ülkelerindeki gençlik hareketlerini "toplumların geleceği açısından ümit verdiğini" belirterek övmesi ise ayrıca dikkat çekiyor. İhsanoğlu, öngördüğü siyasi çerçeveyi "Dinin sosyal hayatta yerini alması ve siyasetle ilişkisinin birbirine karışmama esasına bağlanmasıyla kurulacak bir denge" olarak tanımlıyor. İhsanoğlu, bu dengenin kurulmaması halinde Müslüman toplumların siyasette aktif kesimlerinin tek çıkar yolu hedeflerini dinin çerçevesinde aramak olacağı konusunda da uyararak "Bu senaryonun gerçekleşmesi halinde işler daha da karışabilir. Bugünkünden daha zor hale gelebilir" ifadesini kullanıyor. İhsanoğlu, "Arap Baharı" kavramına da karşı çıkarak yaşananın despotların sonbaharı olduğunu, Arap Baharı'nın yaşanması için birkaç neslin geçmesi gerekceğini savunuyor.


İslam Teşkilatı Konferansı'nın seçilmiş ilk genel sekreteri olan İhsanoğlu, kitabında 2005'den bu yana öncülük ettiği "milletlerarası işbirliği reformlarını" anlatıyor. Kitabın sunumunda "İslam ülkelerinin arzuladıkları kalkınma, refah, milletlerarası toplum içinde her alanda adil ve saygın konum amaçlarına ulaşmak izin neler yapıldı, neler yapılmalı, neler yapılabilir?" sorusunun yanıtlarını veriyor.
İhsanoğlu, kitabında siyasi konulardaki temel görüşlerini şöyle aktarıyor:


İSLAM DÜNYASININ GELECEĞİ İYİ YÖNETİŞİME BAĞLI: İslam dünyasının geleceği büyük ölçüde, iyi yönetişim (good governance) prensiplerinin belirlenmesine ve ilerletilmesine ve hayat tarzı olarak demokratik çoğulculuğa dayalı bir yönetimin kurulmasına bağlı(dır).
Bu ise ancak sabırlı, kararlı ve yılmaz gayretlerle sağlanabilir ve süresi birkaç nesle yayılabilir.
İslam dünyasının birçok bölgesi tarihin bağlamı dışında yaşadı; başka milletlerin ve demokratik sistemlerin eriştiği ve ancak siyasi çoğulculuk, hukukun üstünlüğü, güvenilirlik ve şeffaflık prensiplerinin yerleştirilmesiyle sağlanabilecek olan refahın gerisinde kaldı.

ARAP BAHARI DEĞİL, DESPOTLARIN SONBAHARI: Yaygın kullanıma giren "Arap Baharı" terimi kimseyi yanıltmasın. Gerçeği yansıtmıyor. Son iki yıldır Arap ülkelerinde yaşananlar arzulanan baharı getirmedi; getirdiği despotların sonbaharı oldu. Toplumlar güçlükler ve problemler yaşamaya devam edecekler. Bu sonbahardan sonra uzun ve sert bir kış olacak, ardından değerleri ve sistemleriyle toplumların arzuladığı bahar gelecek.

GENÇLİK HAREKETLERİNE ÖVGÜ: Demokrasinin önüne çıkabilecek engeller cesaretimizi kırmamalı çünkü biliyoruz ki dünyada demokrasiye giden yolların hiçbiri güllerle bezenmemişti. Tersine bunlar fedakarlıklarla, sabır ve kararlılıkla aşılabildi. Çoğulcu demokrasi uygulamasıyla İslam'daki yönetişimin temelleri arasında esaslı bir karşıtlık bulunmuyor. Müslüman toplumlarda gençlik hareketleri neticesinde totaliter rejimlerin yıkılması bize iyinin peşindeki bir gençliğin ve düşünen insanların varlığı sayesinde bu toplumların geleceğinin daha parlak olabileceği ümidini vermeli.


SİYASET VE DİN BİRBİRİNE BASKI KURMAMALI: Siyasi güçler din üzerinde baskı kurmamalı. Benzer şekilde, demokrasiye geçişin bugün yaşanan kritik döneminde siyaset üzerinde din adına baskı da kurulmamalı. Bu durumların her ikisinin de başarısızlıkla neticelendiğinin örnekleri dünya tarihinde ve İslam tarihinde mevcuttur. Bu sebeple siyaset teorisyenlerinin ve uygulayıcılarının bir yanda devamlı hareket halinde bulunan siyasi değişkenlerle diğer yanda değişmez olan din prensipleri arasında ustaca bir dengeyi kurması gerekiyor. Siyasi konuların dünyevi ve değişken olduğu, dinin ise mutlak semavi değerlere dayandığı gözden uzak tutulmamalı.

KALKINMA ILIMLILIĞI GETİRECEK: İslam dünyasının geleceğini belirleyecek olan sosyo ekonomik kalkınma beraberinde modernleşmeyi ve onunla birlikte itidali yani ılımlı ölçülülüğü de getirecektir. Dinin sosyal hayatta yerine alması ve siyasetle ilişkisinin birbirine karışmama esasına bağlanmasıyla kurulacak bir denge İslam dünyasında ve onun dışındaki her yerde barışı ve düzeni sağlamaya katkıda bulunabilir. İslam ülkeleri 21. yüzyılda artık halkların ekonomik gelişme ve refah yönündeki beklentilerine arrtan bir bilinçle kulak veriyorlar. Bunun için sosyal hareketlilik ve ilerlemenin önündeki engellerin kaldırılması, sürdürülebilir kalkınmanın sağlanması ve siyasi sistemlerin demokratikleşmesi gerekiyor.

İYİ YÖNETİŞİM VE ÇOĞULCU DEMOKRASİ: Şüphesiz İslam dünyasının geleceği geniş ölçüde iyi yönetişimle ilgili prensiplerin benimsenip ugulanmasına ve çoğulcu demokratik sistemlerin yerleşmesine bağlı olarak belirlenecek. Tabiatıyla bunları yapmak kolay olmayacak, yenilmez bir kararlığı ve muhtemelen birden fazla neslin geçmesini gerektirecek.
İslam tarihi ve bunun mirası iyi yönetişimin ve bunun temelindeki değişmez prensipleri unutulmayacak örnekleriyle dolu. Tüm kalbimmizle inanıyoruz ki çoğulcu demokratik uygulamalarla İslam'ın öngördüğü iyi yönetim arasında esasta hiçbir uyumsuzluk bulunmuyor.

TEK ÇIKAR YOL DİN OLARAK GÖRÜLÜRSE İŞLER KARIŞIR: Demokrasi geleneğine sahip ülkelerin güllerle bezeli yollardan geçip gelmediği hatırlanırsa bir demokrasinin tesisi ancak iki temel prensibin uygulamasıyla mümkün olabilir: Bunlarndan birincisi toplum meselelerini ele alınışında iyi yönetişim, şefflık ve güven tesisi. İkincisi de özenle oluşturulacak insan hakları akideleri içinde siyasi hürriyetlerin kapsanması. Kilit önemdeki bu iki prensip yerine konmazsa Müslaman toplumlarıın siyasete aktif kesimleri için tek çıkar yol hedeflerine dinin çerçevesinde aramak olacaktır. Bu senaryonun gerçekleşmesi halinde işler dahada karışabilir. Bugündenken daha zor hale gelebilir.

DİN VE DEVLETİ AYIRAN ÇİZGİ NET OLMALI: Müslüman toplumların günümüz dünyasında kararlılıkla ileri gidebilmeleri için siyaset alanı ile din alanı arasındaki ilişkiyi bunları birbirine karıştırmayacak şekilde tanımlamamları gerekir. Bu ilişki karşılıklı olarak yetkilerin ayrılığına dayanmalı, ayrıca çoğulculuğa yer verilmeli ve bunu benimsemeli ve aynı zamanda siyasi gücün elden ele geçimi de demokratik usullere elvermeli. Din alanının siyaset üzerindeki ve siyasetin din üzerindeki kontrolü kaldırılmalı. Bu ikisini birbirinden ayıran çizgi net ve açık olarak çizilmeli.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder