19 Eylül 2013 Perşembe

Hem bilirkişi hem psikiyatrist aynı raporu verdi: "Sarısülük vuran polis meşru müdafada değil, öfke krizindeydi"

Kemal GÖKTAŞ
Gezi eylemlerinin ikinci gününde Ankara Kızılay'da Ahmet Şahbaz isimli polisin tabancasından çıkan kurşunla yaşamını kaybeden Ethem Sarısülük'le ilgili davanın başlamasına günler kala Almanya'dan çarpıcı bir bilirkişi raporu geldi. Raporda, savcılığın savunduğunun aksine polisin meşru müdafa içinde hareket etmediğinin anlaşıldığı belirtilerek "Polisin birbirini takip eden hareketlerine, göstericiler neden olmamış, aksine bu durum büyük ölçüde polisin kendi başına eyleme geçmesi olarak yorumlanmalıdır. Polisin bir öfke krizi geçirmiş olması veya duygusal açıdan buna benzer bir olağanüstü durumda olması mümkündür" denildi.

Sarısülük ailesinin avukatlarının talebiyle "Konrad Wolf" Televizyon ve Film Yüksekokulu Belgesel Yönetmenliği Profesörü Klaus Stanjek tarafından hazırlanan raporda, Sarısülük'ün vurulma anına ilişkin 5 değişik kamera kaydının incelendiği belirtilerek incelenen görüntüler şöylye anlatıldı:

KOŞARKEN SİLAHINI ÇEKİYOR

"Kulübenin arkasında yere düşmüş bir gösterici görülüyor, bir polis bu göstericiye doğru koşuyor. Koşarken silahını çekiyor. Üç gösterici taş atıyor. Taşlar isabet etmiş görünmüyor. Polis yerde yuvarlanan adamın kafasına şiddetli bir tekme atıyor. Bunun öncesinde bu saldırının nedeni olabilecek bir husus görülmüyor. Göstericiler saldıran polisin arkasındaki polis grubuna taş atıyorlar. Bir taş polisin kaskına isabet ediyor ama polisin bununla ilgili bir tepkisi görünmüyor. Polis silahın emniyetini açıyor. Bu sırada tabancasının namlusu kısa bir süre için yere paralel bir şekilde göstericilere doğru dönük. Namlunun yönü atışlar sırasında değişiyor, kısmen havaya doğru ancak, özellikle de ondan sonra kısa bir süre için yatay pozisyonda. Kareli gömlekli ve kırmızı maskeli göstericinin(Ethem Sarısülük) vurulduğu görülüyor. Yerde yatan yaralının etrafındaki grubun üzerine üç kez biber gazı kapsülü atılıyor. Polis başka bir çatışma olmadan diğer polislerin yanına ulaşıyor. Silahını kılıfına koyuyor."

10 SANİYEDEN FAZLA SÜRMEDİ

Raporda polisin yerde yatan göstericiye saldırması, silahını ateşlemesi ve diğer polislerin yanına varmasının toplam 10 saniyeden fazla sürmediği belirtilerek şu değerlendirmeler yapıldı:

"Polisin neden yerde yuvarlanan göstericinin üzerine koştuğu, kafasına tekme attığı ve aynı anda, tek başına çatışmaya hazır büyük bir gösterici grubuna doğru koştuğu, özellikle de bunu yaparken kendisini açıkça ve gereksiz yere tehlikeye attığı düşünülürse, öyle kolaylıkla anlaşılır bir durum değil.

MEŞRU MÜDAFA DEĞİL

Burada bir meşru müdafaa durumu söz konusu olamaz. Polis bunun ardından silahını düzenli aralıklarla üç el ateşliyor. Polisin silahını ateşlemesi yalnızca kendisinin eyleme geçmeye meyilli olmasından kaynaklanıyor gibi gözüküyor. Polisin birbirini takip eden bu hareketlerine, görünüşe göre, göstericiler neden olmamış, aksine bu durum büyük ölçüde polisin kendi başına eyleme geçmesi olarak yorumlanmalıdır. Polisin bir öfke krizi geçirmiş olması veya duygusal açıdan buna benzer bir olağanüstü durumda olması mümkündür.

Atılmış olabilecek bir taş nedeniyle kurşunun yönünün değiştiği veya kurşunun bir nesneye çarparak yönünü değiştirmesi varsayımı konusunda hiçbir emareye rastlanmıyor. Video kayıtlarının analizi, üçüncü atışın doğruca göstericiye isabet ettiğini ve ölümünden sorumlu olduğunu gösteriyor."

PSİYATRİK RAPOR: "ÖFKEYLE HAREKET ETMİŞ"

Bu arada avukatların görüntü kayıtları üzerinde inceleme yaparak polisin olay sırasındaki hareket tarzının nasıl bir ruh halinin yansıttığı ve hangi amaca yönelik olduğunun tespiti için Eskişehir Osman Gazi Üniversitesi Psikiyatri Bölüm Başkanı Prof. Dr. Cem Kaptanoğlu'nun raporunda da şöyle denildi:

"Sanığın, taş atan göstericilere karşı kalkanlarıyla kendilerini savunan polis arkadaşlarıyla birlikte olduğu, ancak onlardan kendi inisiyatifiyle ayrılarak, göstericilere doğru öfkeyle yöneldiği ve ateş açıp başka yöne doğru uzaklaşırken de, en fazla on adımda yine polis arkadaşlarının arasına, kendisini görece güvenli hissedebileceği bir yere ulaştığı görülmektedir. Bu çerçevede ekibindeki diğer polis arkadaşlarından farklı bir davranış göstererek, ön sıralarda taş atan bir göstericiye doğru öfkeyle atılması ve bu göstericiye tekme savurması , profesyonelliğiyle hiç uyuşmayan, kendisinin ve ekibinin içinde bulunduğu tehlike riskini arttıran, tamamen işlevsiz, saldırganca ve nesnel bir gerekçeye dayandırılamayacak gereksiz bir davranıştır.

Bir polisin, kullandığı zorun dozunu arttırmasıyla yol açabilecek veya genel olarak güvenlik risklerini arttırabilecek kişisel öfke ve nefret duygularıyla yapılan gereksiz ve kışkırtıcı davranışlardan kaçınmayı bilmesi veya öğrenmiş olması gerekir. Sanık, bu temel mesleki ilkeye, kontrol edemediği öfke ve saldırganlığı nedeniyle uymamış ve aynı kontrolsüz öfke ve saldırganlığın etkisiyle silahını ateşeleyerek bir gencin ölümüne neden olmuştur. Sanığın kendi yarattığı güvenlik riskini öne sürüp, silah kullanmasını zorunlulukmuş gibi göstermeye çalışması kabul edilebilir değildir. Olayı gelişimi incelendiğinde polis memurunun, mesleki anlamda yapılmaması gereken her şeyi yaparak ağır bir suç işlediği açıktır.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder