28 Nisan 2014 Pazartesi

Abdullah Cömert barışçıl gösteride vurulmuş

SAVCILIK, YETKİLİ AMİRLERİN İFADESİNİ DAHİ ALMADAN VE MÜFETTİŞ RAPORLARINI İSTEMEDEN TAKİPSİZLİK VERMİŞ

Kemal GÖKTAŞ
Hatay'daki Gezi eylemleri sırasında Abdullah Cömert'in başından gaz fişeği ile vurularak öldürülmesi olayı ile ilgili olarak gaz fişeğinin atıldığı Akrep'te bulunan 2 polis memuru ile emir veren yetkili amirler hakkında dava açılması istemiyle takipsizlik kararına itiraz edildi. İtiraz dilekçesinde, soruşturma dosyasındaki görüntülere ilişkin raporlara göre Cömert'in vurulduğu gün yapılan eylemlerde kalabalığın üzerinde herhangi bir suç unsurunun bulunmadığı belirtildi. Dilekçede ayrıca savcılığın, emri veren yetkili amirlerin ifadesini almadığı ve yürütülen müfettiş soruşturmasının sonuçlarını dahi sormadığı belirtildi.


Jandarma Komutani:"MİT'çiler kaçmaya kalkarsa asker ateş eder"



KEMAL GÖKTAŞ

Bakan Ala'nın olur verdiği İçişleri Bakanlığı Personel Genel Müdürü Muhterem İnce'nin yazısında, Hatay Valiliği'nin Bakanlığa gönderdiği yazıya yer verildi. Valiliğin yazısında 1 Ocak'taki TIR'ın aranması girişimi ile ilgili olarak "Arama yapacak Jandarma görevlileri ile, 'özel kanuna tabiyim, arama yaptırmam' dediği belirtilen MİT görevlileri arasında silah kullanılması gibi istenmeyen olaylar meydana gelebilecekti" denildi.

YARSAV'ın suç duyurusu üzerine dosyanın gönderildiği Yargıtay Başsavcılığı İçişleri Bakanlığı'na gönderdiği yazıda 1 Ocak 2014'de İnsani Yardım Vakfı'na ait bir TIR'ın Suriye'ye silah ve mühimmat sevk edileceği ihbarı yapılması üzerine Hatay İl Jandarma Komutanlığının Cumhuriyet Savcısının talimatı ve arama kararma istinaden TIR'ı durdurarak aramak istediği belirtildi. Ancak kendilerini MİT mensubu olarak tanıtan kişilerin aramaya engel olduğu, bu kişilerin girişimleri sonucunda Vali Lekesiz'in yazılı talimatı ile TIR'da arama yapılmasının engellendiği anlatıldı. Bu olayın dünya basınında da geniş yer bulduğu, devletin silahlı guruplara destek verdiği yönündeki iddiaların vahim olduğu ve Türkiye'yi uluslararası alanda sıkıntıya soktuğu belirtilen yazıda "mahkeme kararına rağmen TIR'ın aranmasına yazılı emri ile engel olan Vali'nin görev ve yetkisini kötüye kullandığı" iddiasına yer verildi.

Hatay Valiliği ise ihbar üzerine TIR'ın ve eskortluk yapan otomobilin Kırıkhan Jandarma Komutanlığı görevlileri tarafından durdurulduğu ve TIR'da bulunan kişilerin MİT mensubu olduklarına dair kimlik ibraz ettikleri belirtildi. Olayın Adana özel yetkili Savcılığına haber verildiği ve olay yerine özel yetkili savcının geldiği belirtildi.



MİT görevlileri hakkında soruşturmanın ancak Başbakan'ın izniyle mümkün olduğu hatırlatılan yazıda o gece yaşananlar şöyle anlatıldı:

"Bahsi geçen olayın yaşandığı saatlerde sorunun çözümü için yoğun telefon görüşmelerinde, İl Valisine MİT mensuplarının olay mahallinden ayrılacakları bilgisinin verildiği, MİT görevlilerinin re'sen ayrılacağı bilgisi alınınca İl Jandarma Komutanınca bu görevlilerin ayrılmamalarının iyi olacağını bildirdiği, aksi takdirde askerlerin ateş edebileceklerini ve daha olumsuz gelişmelerin olabileceğinin belirtildiği, farklı kanallardan ise MİT mensuplarının da şahsi silahlarının olduğu, görevlerinin yapılmasına engel olunması ve kendilerine ateş açılması durumunda onların da kendilerini savunmak için ateş açabilecekleri bilgilerinin intikal ettiği ve bu tür muhtemel gelişmelerin olabileceğinin değerlendirildiği, bir taraftan soruşturulmaları özel statüye sahip MİT personelinin gözaltına alınmaması ve soruşturmanın parçası niteliğinde olduğu için aranmaması gereken araçların aranmaya çalışılması, diğer taraftan resmi kurumların mensupları arasında karşılıklı silahlı bir ateş açma riskinin mevcut olmasının, Vali tarafından tüm yasal yetkilerin, imkân ve kabiliyetin devreye konularak sorunun çözümünü zorunlu hale getirdiği..."



Bu tür aramalara izin verilmesi halinde MİT'e ait araçlarda bulunan gizlilik dereceli evrakın deşifre olması şeklinde onarılamaz durumların yaşanabileceği savunulan şöyle denildi:

* MİT'in araç, bina ve mensuplarına yönelik iyi niyetli olmayan girişimlerin önünü açabilecek ve usul açısından bir nevi içtihat haline gelebilecekti.

* Bu durum MİT'i işlevsiz hale getirebilecek, böyle bir deşifre hali hem MİT'in haber kaynaklarını kesecek ve hem de canlı kaynakların güvenliğini tehlikeye atabilecekti.

* Kurumlar arasında duygusal zedelenmeler yaşanabilecek ve yıllar boyu sürebilecek tahribatlar oluşabilecekti.

* Jandarma görevlileri ile 'özel kanuna tabiyim, arama yaptırmam' diyen MİT görevlileri arasında silah kullanılması gibi istenmeyen olaylar meydana gelebilecekti.

* Bu tür ihbarlarla, MİT'in faaliyetlerini, çalışanlarını deşifre ederek TC'nin yabancı istihbarat servisleri karşısında savunmasız bırakılması amaçlanabilecektir.

* MİT'in faaliyetleri gizli olduğu için, her yurt içi faaliyetini farklı suç ihbarları ile deşifre etmek suretiyle, aynı zamanda olay yerine basının da gelmesi sağlanarak, MİT'in faaliyetlerinin basında geniş ve tartışmalı şekilde yer alması ve yıpratılması hususları dikkatten uzak olmaması gerekir.

* Bu ihbarlarla MİT'in El Kaide ile bağlantılandırılmaya çalışıldığı, ülkemizin teröre destek veren ülke şeklinde dünyada nitelendirilmesinin hedeflenmiş olabileceği, böylece dünyada ambargo ile karşılaşılabilecek bir alt yapının oluşturulmaya çalışıldığ, ihtimal dahilindedir.



Yazıda El Kaide ve İŞİD'in bugüne kadar Suriye'deki rejim kuvvetleriyle ciddi bir çatışmaya girmediği savunularak "Tam tersine söz konusu TIR ihbarlarına ilişkin en son ihbarın 19 Ocak 2014'de yapılmasından itibaren 10 gün süren çatışmalar sonrasında hiçbir insani ve gıda yardımı ulaşmayan Halep'in Türkmen Çobanbey Kasabası'nm tamamen İŞİD'in eline geçmesi ve Türkmenlerin de Türkiye'ye sığınmasının da söz konusu ihbarların iyi niyetli olmadığı konusunda fikir verdiği" ileri sürüldü.



26 Nisan 2014 Cumartesi

Haşim Kılıç'ın "özgül ağırlığı" ve mesajları



Kemal GÖKTAŞ
Haşim Kılıç, AKP’yi iktidarının ilk yıllarından itibaren topa tutan “statükocu” yargı geleneğinin tamamen dışındaki bir isim. AYM üyeliği boyunca AKP’nin de içinde olduğu geleneğin çizgisindeki kararlarıyla bunu net biçimde gösteren Kılıç’ın AKP eleştirileri bu açıdan herhangi bir yargı organının eleştirileriyle kıyaslanmayacak kadar “özgül ağırlığa” sahip.
Kılıç’ın, Başbakan Erdoğan’a yönelik olarak yorumlanan “gömlek değiştirme” eleştirisiyle birlikte iktidarın gücünün sınırlanmasına yönelik vurguları, Kılıç’ın hukuki ve siyasi kimliğiyle birleştiğinde, AKP’nin oluşturduğu koalisyondaki derin yarılmayı da gösteriyor. “

Bir Haşim Kılıç portresi: Anayasa Mahkemesi'nin ötekisiydi, kudretli başkanı oldu


Kemal GÖKTAŞ
ANAYASA Mahkemesi'nin 52 yıllık tarihinde başkanlık koltuğuna oturanlar içinde en farklı hikaye kuşkusuz Haşim Kılıç'a aittir.
Kırşehir Çiçekdağı doğumlu olan Kılıç, 1990 yılında 40 yaşında iken dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal tarafından AYM üyeliğine seçildiğinde, en genç üyelerden biri olmuştu. Sayıştay üyesi iken AYM üyeliğine getirilen Kılıç, siyasal İslam kökleri nedeniyle basının sürekli gündeminde oldu. İlk seçildiğinde evine günah olduğu için televizyon almadığı bile iddia edildi. Eşinin başörtülü olması da özellikle 28 Şubat döneminde sürekli yazılan bir konuydu. Kılıç, 1980 öncesinde İBDA-C'nin yayın organının Ankara temsilcisi olduğu iddialarını da yalanladı.

24 Nisan 2014 Perşembe

"Sonunuz Hrant Dink gibi olur" tehdidine skandal beraat


- İHD'YE GÖNDERİLEN E-MAİL'DE BASKIN ORAN VE İHD'LİLERE TEHDİT VE HAKARET YÖNELTİLDİ. MAİLİN BATMAN POLİSEVİ'NDEKİ BİR BİLGİSAYARDAN TERÖRLE MÜCADELE POLİSİ ALPER ALPTUĞ'UN MAİL ADRESİNDEN GÖNDERİLDİĞİ ORTAYA ÇIKTI. SANIK POLİS İLK İFADELERİNDE "BENZER İÇERİKLİ MAİLLER GÖNDERDİM AMA BUNU GÖNDERDİM Mİ HATIRLAMIYORUM" DİYE İFADE VERDİ. ANCAK MAHKEME BÜTÜN BU DELİLLERE RAĞMEN BERAAT KARARI VERDİ

Kemal GÖKTAŞ
ANKARA - Batman Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi'nde görevli iken Prof. Dr. Baskın Oran'a, üzerinde Türk İntikam Tugayı (TİT) yazılı e-posta göndererek, ''tehdit ve hakarette bulunduğu'' iddiasıyla yargılanan eski polis memuru Alper Alptuğ'a beraat kararı verildi. Mahkeme, mail adresinin kendisine ait olduğunu kabul eden Alptuğ'un ilk ifadesinde "benzer içerikli bir çok mail attığını, şikayet konusu maili de atmış olabileceğini ama hatırlamadığını" söylemesine rağmen son savunmasında suçu inkar etmesini beraat için yeterli gördü.
İnsan Hakları Derneği (İHD) Genel Merkezi’nin elektronik posta adresine “Türk İntikam Tugayları- TİT” imzalı tehdit mektubu gönderen, sonradan Batman Emniyet Müdürlüğü’nde polis olduğu ortaya çıkan Alper Altuğ hakkında açılan davada karar duruşması dün Ankara 22. Asliye Ceza Mahkemesi'nde yapıldı.

"HRANT DİNK'İN YANINA GİDERSİNİZ"

İHD’nin elektronik posta adresine Bozkurtkaan ismini kullanarak, “TİT” imzalı tehdit mailleri göndererek, “İnsan hakları adı altında bir çok insan olmayan mahlukatı savunarak bir şeyler yaptığınızı sanıyorsunuz. Baskın Oran gibi Ermeni p..lerini savunmaya devam ederseniz o çok sevdiğiniz Ermeni ajanı Hrant Dink’in yanına gidersiniz. Bu derneğin yetkililerine sesleniyorum, Baskın Oran ve buna benzer Türklüğe hakaret edenlerin ölümü elbet elimizden olacaktır. Bu hesabı sormaya hazırız, ayağınızı denk alın” şeklinde mail attığı iddia edilen Alptuğ’un beraatine karar verilmesini istedi. Savcı, mailin atıldığı yerin Batman Polisevi'ndeki bir bilgisayar olması ve Alptuğ'un ilk ifadesinde mail adresinin kendisine ait olduğunu, benzer içerikli bir çok mail attığını, şikayet konusu maili de atmış olabileceğini ama hatırlamadığını söylemesine rağmen sanığın suçu işleyip işlemediği yönünde "şüphe" olduğunu savundu. Savcı, bu görüşünü, Alptuğ'un mailin gönderildiği tarihte "polislikten çekilmiş sayıldığı" ve son savunmasında maili gönderdiğini inkar etmesine dayandırdı. Mahkeme de savcının bu görüşü doğrultusunda Alptuğ'un beraatine karar verdi.

TİT TERÖR ÖRGÜTÜ OLARAK KABUL EDİLMEDİ

Prof. Oran ve İHD'ye yönelik tehdit mailinin ardından eski polis Alptuğ hakkında 2 yıl 3 aydan 7 yıla kadar hapis istemiyle dava açılmıştı. Ankara 22. Asliye Ceza Mahkemesi, ilk yargılamada TİT'in "terör örgütü" olduğu gerekçesiyle davayı kapatılan özel yetkili mahkemelere göndermişti. Ancak özel yetkili Ankara Ağır Ceza Mahkemesi'nin TİT'i terör örgütü olarak görmemesi üzerine davaya hangi mahkemede bakılacağına Yargıtay karar vermişti. Yargıtay da cinayet, sabotaj ve bombalama eylemleri olmasına rağmen TİT'i "terör örgütü" olarak kabul etmemiş ve davaya Asliye Ceza Mahkemesi'nde bakılmasına karar vermişti.

Kadın cinayetlerinde "istatistik" skandalı


Kemal GÖKTAŞ
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, BDP milletvekili Ayla Akat Ata'nın soru önergesine verdiği yanıtta kadın cinayetlerine ilişkin bakanlıkta istatistik tutulmadığını bildirdi.
BDP'li Ata, dönemin Adalet Bakanı Sadullah Ergin tarafından cevaplanması istemiyle verdiği soru önergesinde kadın örgütlerinin hazırladığı raporlar ve basına yansıyan olaylara bakıldığında kadın katliamlarının ulaştığı boyutun oldukça arttığı söylendi. Ulaşılan verilerin 2008-2012 arasında 5 yılda öldürülen kadın sayısının yaklaşık 700 olduğu, 2013'ün başından soru önergesinin verildiği Ekim ayı başına kadar ise 168'den fazla sayıda kadının öldürüldüğü belirtildi. Kadın katliamlarının yüzde 40'ı kocaları, yüzde 16'sı aile meclisi ya da akrabaların biri tarafından, geri kalanı ise eski kocaları, babaları, sevgilileri gibi yine tanıdıkları erkekler tarafından gerçekleştirildiğine dikkat çekilen soru önergesinde şöyle denildi:

23 Nisan 2014 Çarşamba

Ermeni aydınların Başbakan'ın taziye mesajına ilk tepkileri


DİASPORADAN DA TÜRKİYE TOPLUMUNA BARIŞ MEKTUBU
 "BU ANMA GÜNÜ SİZE DE AİT. SİZ KATILMADAN VE BUGÜNÜ TANIMADAN, BİZLER TOPLUM OLARAK İYİLEŞEMEYİZ"


Kemal GÖKTAŞ
 Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Ermeni tehcirinin yıldönümü olan 24 Nisan'dan önce yaptığı sürpriz açıklama Ermeni aydınları tarafından "eksiklikleri olmasına rağmen oldukça önemli" olarak değerlendirildi. Bu arada Ermeni cemaatine yönelik yayın yapan Agos gazetesinin son sayısında da "Diaspora'dan mektubun var Türkiye" başlığıyla yayınlanan haberde Ermenistanlı yönetmen Eric Naziran'ın "24 Nisan'ı birlikte anma" çağrısı yer aldı. Mektupta "Siz katılmadan ve bugünü tanımadan, bizler toplum olarak iyileşemeyiz" denildi.

DİASPORADAN TÜRKİYE TOPLUMUNA "BARIŞ" MESAJI

Başbakan Erdoğan’dan 24 Nisan mesajı, Agos gazetesinin internet sitesinde yorumsuz yer aldı. Sitede Agos'un son sayısında "Diaspora'dan mektubun var Türkiye" başlıklı haberde, Ermenistanlı yönetmen Eric Nazarian'ın Türkiye toplumuna yönelik kaleme aldığı mektubun yer alması dikkat çekti.

Demirtaş: Başbakan bu haliyle bizim Cumhurbaşkanı tanımımıza uymuyor


Kemal GÖKTAŞ
BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, uzun bir aradan sonra yaptığı grup konuşmasının ardından makamında kabul ettiği gazetecilere önemli mesajlar verdi. BDP'nin katılacağı HDP'de eşbaşkan adayı olmayacağını ancak yönetimde görev alabileceğini söyleyen Demirtaş, Cumhurbaşkanlığı seçiminde kendilerinin de bir aday çıkarabileceklerini söyledi. Başbakan Erdoğan'ın mevcut haliyle kendi Cumhurbaşkanı tanımlarına uymadığını ifade eden Demirtaş BDP-HDP heyetinin İmralı ziyaretinin ertelenmesi ile ilgili olarak da "Bize devlet heyeti adaya gidemedi denildi. Bu bir siyasi tavırdır" değerlendirmesinde bulundu.

"BAŞBAKAN CUMHURBAŞKANI TANIMIMIZA UYMUYOR"

Başbakan Erdoğan'ın aday olması durumunda BDP'nin destek verip vermeyeceği sorusuna "Cumhurbaşkanlığı konusu partimizin hiçbir yetkili kurulunda tartışılmadı. Biz başka partinin adayını destekleme durumun değiliz. Kişisel tahminim, bizim de destekleyeceğimiz bir adayı çıkaracağımız yönünde" karşılığını verdi.

22 Nisan 2014 Salı

Yargıda yemek krizinde savunma: "Vatan haini" demedim,"devletle ve milletle barışık olmayan" dedim!

KEMAL GÖKTAŞ

Yargıda 'yemek krizi' çıktı!

Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyeliği için Eylül ayında yapılması beklenen seçimlerin yaklaşmasıyla birlikte yargıda ''yemek savaşları'' da başladı.


İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili Fehmi Tosun'un, geçen hafta İstanbul Adliyesi’nde görev yapan 600 yargı mensubundan 160’ını yemeğe davet etmesi ve yemeğe 100 kişinin katılması ile ilgili polemikler sürüyor.

YSK'nın HSYK üyeliği seçimlerinde propagandayı yasaklayan kararı nedeniyle seçim çalışmaları ağırlıklı olarak yemekli toplantılarla yapılıyor. Bu kapsamda ilk seçim çalışması da İstanbul Adliyesi'nde verilen bir yemekle başladı. Hükümete yakın hakim ve savcıların seçimden beklentilerini ve eğilimlerini öğrenmek üzere yapılan yemekle birlikte tartışmalar da kızıştı. 

VATAN ortaya çıkardı, işkenceyi ört bas davasında ceza çıktı


"BİLİRKİŞİ" POLİSLERE "İŞKENCEYİ ÖRTBAS" CEZASI

İŞKENCEYİ GİZLEYİP, MAĞDUR İÇİN "POLİSE DİRENDİ" DİYE RAPOR TUTAN POLİSLERE VERİLEN CEZA ERTELENDİ

Kemal GÖKTAŞ
İzmir Karabağlar Polis Merkezi'nde polislerin Fevziye Cengiz isimli kadını feci şekilde dövdüklerini ortaya koyan kamera görüntülerine ilişkin bilirkişi raporunda dayağı gizleyen ve sadece mağdur kadının fiillerine yer veren bir komiser yardımcısı ile iki polis hakkında "delilleri gizledikleri" gerekçesiyle 1 yıl 3 ay hapis cezası verildi. Mahkeme sanık polislere verilen cezayı hükmün açıklanmasının geri bırakılması kapsamında erteledi. Böylece bir işkence suçunu örtbas edecek nitelikte rapor hazırlayan polisler, suç işledikleri sabit olmasına rağmen ceza almadan kurtulmuş oldular.

BİLİRKİŞİDEN "KARARTMA"

Fevziye Cengiz'i karakolda feci şekilde döven polis memurları hakkında "basit yaralama" suçundan 1.5 yıla kadar hapis istemiyle dava açılırken dayak mağduru kadına ise basit yaralama ve hakaret suçlarından 6.5 yıla kadar hapis cezası istenmişti. Bunun nedeni ise CD görüntülerinin çözümü için Emniyet Bilgi İşlem Müdürlüğü'nde görevli polisler Mustafa Dinçer, Murat Kavlak ve Ümit Sadioğlu'nu bilirkişi olarak görevlendiren Savcı Alaattin Dokur'un görüntüleri izlemeden, gelen rapor doğrultusunda dava açmasıydı. Raporda dayaktan hiç bahsedilmeyerek polislerin sürekli "hararetli" konuşan kadını etkisiz hale getirmek için fiziki müdahalede bulundukları, Cengiz'in bu fiziki müdaheleye karşılık verdiği için "arbede" çıktığı savunuluyordu. Raporda, mağdur kadının dakikalarca tekme, tokat dövülmesinden, saçlarının çekilmesinden ve elleri kelepçeli olduğu halde üzerinde oturulup dayağa devam edilmesinden hiç bahsedilmezken "fiziki müdahale" sırasında bir polisin gömleğinin yırtıldığı özellikle vurgulanıyordu. Raporda ayrıca bir polis memurunun perdeyi çekerek dayağı gizlemeye çalıştığı da yer almıyordu.

"DELİLLERİ GİZLEME" DAVASI

Kamera görüntülerinin ve Emniyet bilirkişi raporlarında işkencenin gizlendiği VATAN tarafından ortaya çıkarılmasının ardından savcı Dokur, rapor hazırlayan 3 polis hakkında soruşturma açtı. Soruşturma sonunda hazırlanan iddinamede, savcılığın talimatına aykırı olarak bilirkişi raporunda sadece mağdurun "direnme ve hakaret" suçunu değerlendiriyormuş gibi rapor hazırladıkları belirtildi. Bu iddianame doğrultusunda dün davayı karara bağlayan İzmir 9. Asliye Ceza Mahkemesi sanık polisleri önce 1 yıl 3 ay hapis cezasına mahkum etti. Ancak mahkeme polislerin sicili ve duruşmalarda gösterdikleri tavırları dikkate alarak cezayı hükmün açıklanmasının geri bırakılması kapsamında erteledi. Mahkemenin herhangi bir denetimli serbestlik tedbirine (imza vermek gibi) hükmetmeye gerek görmediği polisler, 5 yıl içinde yeni bir suç işlemedikleri takdirde cezadan kurtulacaklar.

"GÖRÜNTÜLERİ BULDUK SAVUNMASI"

Mahkemedeki karar duruşmasında sanıklar ve avukatları, karakolun kameralarından yapılan çekime ilişkin görüntüleri bulduklarını, bu yüzden işkenceyi gizlemek gibi bir amaçlarının olmayacağını savundu. Ancak Fevziye Cengiz'in avukatı Hanife Yıldırım, "Sanıkların CD'leri ham olarak elde etmeleri mağdur için bir lütuf değildir. Savcılığın talimatı nedeniyle görevlerinin gereğidir. Oysa hazırladıkları raporda delilleri gizlemişlerdir" dedi.


21 Nisan 2014 Pazartesi

CEZAEVİNDE SLOGANLI, MARŞLI 1 MAYIS KUTLAMASI SERBEST


Kemal GÖKTAŞ
Sincan İnfaz Hakimliği, Sincan F Tipi Cezaevi'nde kalan 40 tutuklu ve hükümlüye 1 Mayıs 2013'de slogan attıkları ve marş söyledikleri iddiasıyla verilen 11'er gün hücreye koyma cezasını iptal etti. Dünyada ve Türkiye'de 1 Mayıs'ın bayram olarak ilan edildiği hatırlatılan kararda, 1 Mayıs'ı kutlamak için slogan atmanın ve marş söylemenin suç olmadığı belirtildi. Kararda siyasi mahkumların 1 Mayıs'ı kutlamaları için "Hayatın olağan akışının bir gereği" nitelemesi yapılması da dikkat çekti.

18 Nisan 2014 Cuma

Abdullah Cömert'i öldürmekle suçlanan polis görevinin başında!


Kemal GÖKTAŞ
Hatay'daki Gezi eylemlerinde başına gaz fişeği atılması sonucu yaşamını kaybeden Abdullah Cömert'le ilgili davada "olası kastla öldürme" suçunu işlediği iddiasıyla 25 yıla kadar hapis istemiyle yargılanan polis memuru Ahmet Kuş'un hala Antakya Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü'nde görevinin başında olduğu ortaya çıktı.


Dink ailesi, Ramazan Akyürek'in dosyasını istedi

KEMAL GÖKTAŞ

Dink davasında flaş gelişme!

Hrant Dink'in ailesi, cinayet soruşturmasını yürüten İstanbul Başsavcılığından, Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı'nda cinayet ile ilgili telefon sorgu kayıtlarının silinmesine ilişkin İçişleri Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığınca yürütülen soruşturma dosyasının istenmesini talep etti.


Hrant Dink'in ailesinin avukatı Hakan Bakırcıoğlu tarafından soruşturmayı yürüten İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına verilen dilekçede, "Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı’ndaki telefon bilgilerinin sorgulanması ile ilgili kayıtların Hrant Dink cinayeti ile ilgili yapılan işlemleri de içerecek şekilde 10 Ekim 2009 tarihinde silindiği ve dönemin İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek’in de bu nedenle görevden alındığına" dair haberler hatırlatıldı. 

17 Nisan 2014 Perşembe

Cömert'i öldüren müdahale emrini verenlere ilginç gerekçelerle takipsizlik


Kemal GÖKTAŞ
Hatay'daki Gezi eylemleri sırasında Abdullah Cömert'i attığı gaz fişeğiyle öldüren polis memuru Ahmet Kuş hakkında dava açılırken, Kuş'a emir veren polis amirleri hakkında takipsizlik kararı verildi. Savcı Murat Üzüm'ün takipsizlik kararında, "Cömert'e gaz fişeği isabet etmesi olayında gösterilere müdahale emri veren yetkililere hukuki bir sorumluluk yüklenemeyeceği, ölümle verilen emir arasında bir illiyet bağının bulunmadığı" savunuldu. Soruşturmanın Cömert'in ölümü ile ilgili olduğunu vurgulayan savcının "olaylarda güvenlik güçlerinin yasal sınırlarını aşıp aşmadığına yönelik bir incelemenin soruşturma dosyasının konusunu teşkil etmediğini" belirtmesi ise dikkat çekti.

16 Nisan 2014 Çarşamba

Kimsesizler mezarlığına gömülen Diyarbakırlı işçinin ailesi 9 yıldır adalet arıyor



Kemal GÖKTAŞ
Danıştay, inşaattan düşerek ölen işçinin üzerinden kimlik, adres ve telefon bilgileri çıkmasına rağmen savcılığın emriyle kimsesizler mezarlığına gömülmesi nedeniyle Adalet Bakanlığı'nın, işçinin ailesine tazminat ödemesi gerektiğine karar verdi. İşçinin ailesinin açtığı davada 9 yıl sonra çıkan bu Danıştay kararı, savcıların soruşturma ve yargılama dışı işlemleri nedeniyle Bakanlığın sorumlu olduğunu konusunda da önemli bir emsal oldu.


14 Nisan 2014 Pazartesi

Abdullah Cömert'i vuran polisten skandal ifade



Kemal GÖKTAŞ
Gezi eylemleri sırasında Antakya’da gaz fişeğinin başına isabet etmesiyle yaşamını kaybeden Abdullah Cömert'le ilgili soruşturmanın sonunda polis memuru Ahmet Kuş hakkında "olası kastla öldürme" suçundan 20 yıldan 25 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı. Sanık polis ifadesinde "Bu işin eğitimini aldığı için kontrollü ve 45 derecelik açıyla atış yaptığını" ileri sürdüğü, buna karşın "Gaz fişeğinin bir kişiyi hedef alması halinde öldürücü olup olmadığını bilmediğini" söyledi. Cömert'in bulunduğu bölgeye gaz fişeği atan 2'si koyu renk, biri beyaz Akrep'ten hangisinin öldürücü atışı yaptığı ise MOBESE görüntülerinden ortaya çıktı. Atışı yapanın koyu renkli Akrep olması halinde olay faili meçhul kalabilecekti.


Bu da oldu: Facebook fotoğrafından "Gezi'ye katıldın mı?" soruşturması



Kemal GÖKTAŞ
Gezi eylemleri sırasında Facebook'ta baretli ve maskeli fotoğraf paylaşan 8 belediye personeli hakkında "Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası'na muhalefet" ettikleri iddiasıyla soruşturma açıldı. Sanal alemdeki paylaşımları nedeniyle savcılığa ifadeye çağrılan "şüpheliler" ise fotoğraflardaki baret ve maskeleri gezmeye gittikleri Taksim'de bir kitapçıda bulunan kişilerden alarak çektiklerini söyledi.
İstanbul'de bir belediyede sözleşmeli olarak çalışan 8 kişi hakkında Gezi eylemlerine katıldıkları iddiasıyla Başbakanlığa bir dilekçe verildi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a hitaben yazılan dilekçede, sözleşmeli olarak çalışan kamu görevlilerinin kadroya alınması çalışmaları olduğuna dikkat çekilerek 8 sözleşmeli personelin "Gezi eylemlerine katılarak facebook hesaplarında kendilerine memur olma hakkı veren Devletin Başbakanına hakaret, alay, küçültücü, provakatörce eylemlere devam ediyorlar" denildi. Dilekçenin ekinde söz konusu kişilerin bazı facebook paylaşımları ve fotoğraflarına yer verildi.

Hükümetten YARSAV’a ittifak önerisi


KEMAL GÖKTAŞ
Adalet Bakanlığı’nın daha önce sık sık karşı karşıya geldiği YARSAV’a HSYK’ya üye seçimi konusunda ittifak önerdiği ortaya çıktı. Bakanlık müsteşarının ‘ülkücülerle ortak liste çıkarın’ önerisini YARSAV geri çevirdi. Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) Kanunu’nun Adalet Bakanı’na geniş yetkiler veren düzenlemesini iptal etmesinin ardından gözler Eylül ayında yapılması beklenen HSYK üye seçimlerine çevrildi.

12 Nisan 2014 Cumartesi

İktidar-yargı savaşında yeni cephe

KEMAL GÖKTAŞ Hükümetin 17 Aralık yolsuzluk operasyonlarından sonra yaptığı bir dizi kritik düzenlemenin içinde en önemli olanı HSYK Kanunu’nda değişiklik yapılmasıydı. Bu adım hükümetin, yargıdaki cemaat kadrolarıyla olan çatışmanın yürütüldüğü en önemli alanlardan biri olan yargıda üstünlüğü sağlaması anlamına geliyordu. Nitekim yerel seçimler öncesinde HSYK değişikliğine dayanılarak yapılan atamalarla hükümet daha büyük badireleri atlatmayı bildi. AYM’nin iptal kararı, tam da hükümet ile yargı arasındaki çatışmanın Twitter kararı üzerinden Anayasa Mahkemesi cephesine döndüğü günlerde geldi. Kuşkusuz, AYM’nin Twitter kararının ardından HSYK iptaliyle birlikte Haşim Kılıç’ın Cumhurbaşkanı adaylığı hesaplarına ilişkin yorumlar artacak. Ancak bundan daha da önemlisi, 2010’daki Anayasa değişikliğinin ardından hükümete büyük ölçüde rahat yasa çıkarma alanı sağlayan AYM’nin artık bu rolünden çıkması olacak. Bu da hükümeti 2015’deki genel seçimler öncesinde büyük ölçüde zorlayacak yeni bir duruma işaret ediyor. HSYK cephesi yeniden Bu karar, hükümeti AYM dışında yeni bir cephenin de açılması riskiyle karşı karşıya bırakıyor. AYM’nin kararı geriye yürümeyeceği için hükümet Eylül ayında yapılacak yeni HSYK üyeliği seçimlerine kadar rahat görünüyor. HSYK’nın yeni yapısını oluşturacak bu kritik seçimlerle ilgili yargıdaki tarafların yapacağı ittifaklar belirleyici olacak. YARSAV, Demokrat Yargı gibi derneklerin yanı sıra Kürsü Hareketi gibi bağımsız hakim ve savcı oluşumları, cemaate yakın yargı mensupları da bu ittifak senaryoları içinde yer alacak. AYM’nin HSYK üyeliğine adaylık için 20 yıl kıdem şartını iptal etmesi de ittifakların önünü açacak önemli bir unsur oldu. Yargıda sayısal olarak desteği diğer grupların üzerinde olmayan hükümetin işi seçimlerde zor. Hükümet de diğer gruplar gibi ittifak peşinde olacak. Hükümetten destekleyeceği adayların çoğunluğu sağlayamaması durumunda HSYK, yapacağı atamalar ve alacağı kararlarla hükümeti zorda bırakacak bazı yargısal tasarrufların önünü açabilir. AYM’nin son konumu da bu manzaraya eklendiğinde hükümetin yargı ile kavgasının en azından gelecek yıl Haziran’da yapılacak genel seçimlere kadar artarak süreceğinin işareti sayılabilir.

9 Nisan 2014 Çarşamba

DEVLETİN GEZİ SAVUNMASI

 İÇİŞLERİ BAKANLIĞININ "GEZİ RAPORU":
"BAKANLIĞIN MÜDAHALE SAVUNMASI: VALİ MUTLU'NUN TWEET'LERİNE OLUMLU KARSILIK VERILMEDI
- BÜYÜKŞEHİR'E AĞIR SUÇLAMA
 "TOPLUMSAL KALKIŞMAYA DÖNÜŞMESİNE NET AÇIKLAMA YAPMAYAN BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ SEBEP OLDU



Kemal GÖKTAŞ

ANKARA - İçişleri Bakanlığı müfettişlerinin, İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu ve dönemin Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın hakkında Gezi olayları nedeniyle soruşturma açılması istemi üzerine hazırladıkları raporda çarpıcı tespitler yer aldı. Olayların büyüyerek "toplumsal kalkışmaya" dönüşmesinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin Gezi Parkı'na AVM yapılmayacağına ilişkin net açıklama yapmamasının sebep olduğu savunulan raporda, polisin karşısındaki kitlenin büyüklüğü ve homojen olmaması nedeniyle zorlandığı belirtildi. Gezi eylemlerinin ilk günü olan 30 Mayıs'ta, "zaman zaman aşırı reaksiyon gösteren grupların bastırılabilmesi için münferiden de olsa yoğun gaz ve su kullanıldığı" belirtilen raporda, sonraki günlerde ise kitlenin artmasıyla birlikte "su ve gaz kullanımının da yeterli olmadığı" ileri sürüldü.



BAKAN OLUR VERDİ



Gezi eylemleri sürerken Mutlu ve Çapkın hakkında "gösterilerde kullanılan aşırı polis şiddetinin sorumlusu oldukları ve bu yönde emir verdikleri" gerekçesiyle yapılan suç duyuruları üzerine Yargıtay Başsavcılığınca soruşturma izni verilmesi için dosya İçişleri Bakanlığı'na gönderildi. Bakanlığın talimatıyla Mülkiye Başmüfettişleri Namık Kemal İlhan, Anıl Cengiz Özgün ile polis başmüfettişleri İlyas Burunak ve İlhan Kara tarafından hazırlanan 18 Eylül 2013 tarihli rapor İçişleri Bakanlığı'na sunuldu. Bu rapor doğrultusunda Personel Genel Müdürlüğü, Vali ve Emniyet Müdürü hakkında soruşturma izni verilmemesi gerektiği yönündeki görüşü İçişleri Bakanı Efkan Ala'ya sundu. Ala da 14 Mart 2014 tarihinde, bu görüşe olur verdi.



SORUMLU BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ



Bu karara dayanak olan araştırma raporunda, belgelerin incelendiği ve görüntü kayıtlarının izlendiği, ilgili kişilerin ifadesinin alındığı belirtildi. Raporda

"olayların toplumsal kalkışma derecesine ulaşmasından" İstanbul Büyükşehir Belediyesi sorumlu tutuldu. Raporda "Aslında amacın yaya yolu açılmak üzere Gezi Parkı'nın kenarından 3-4 metrelik bir alanın tıraşlanması iken keyfiyetin büyükşehir belediyesince kamuyounda açık ve net bir şekilde anlatılamamasından dolayı kamuoyunca Gezi Parkı'nın tümünün tıraşlanarak AVM yapılacağı önyargısına sebep olduğu" belirtildi.



EMNİYET "PLAN" YAPMIŞ



Raporda çevrecilerin ağaçların kesilmesine engel olmak için kamp çadırı kurarak Gezi Parkı'nı işgal ettikleri ve iş makinelerinin çalışmasına engel olmaları nedeniyle belediye görevlileri ile aralarında arbede çıktığı, Çevik Kuvvet'in olayları önlediği belirtilerek şöyle denildi:

"Bir an önce projeye devam edilebilmesi için emniyet müdürlüğünce 30 Mayıs'ta icra edilmek üzere bir tedbir planlaması yapıldı. Ancak olayın mevcut görünür hali esas alınarak görevin icrası ilçe emniyet müdürlüğüne verildi ve az sayıda çevik kuvvet ile desteklendi. Çalışmanın başlamasıyla birlikte çalışma ekibi işgalcilerin taşlı ve şişeli saldırısına uğradı. Polis, çalışma ekibi ile göstericiler arasında tampon bölge oluşturmak üzere parkın boşaltılmasına yönelik müdahaleye başladı. Zaman zaman aşırı reaksiyon gösteren grupların bastırılabilmesi için münferiden de olsa yoğun gaz ve su kullanıldı.



"VANDALİZME DÖNÜŞTÜ": Amaç Gezi Parkı'nı tahliye etmek iken arbede esnasında bazı belediye zabıta görevlilerinin işgalcilere ait kamp çadırlarını istifleyerek yakmaları ve keyfiyetin de sosyal medya ve görsel basında yer alması üzerine bölgeye yoğun bir şekilde çevre hassasiyeti yüksek insanlar akın etmeye başladı. Mukavemet daha önce tahmin edilmesi güç bir nitelik kazandı. Oluşan elverişli durumu değerlendiren her türlü ideolojik ve marjinal grupların da gecikmeden sahne alması ile birlikte olaylar polise ve siyasi otoriteye karşı gösteri ve eyleme, akabinde de vandalizme dönüştü.



"BAŞBAKANLIK HEDEF ALINDI": Hatta Taksim'in ötesinde Dolmabahçe'de bulunan Başbakanlık Çalışma Ofisi de hedef alındı. Polis bu aşamadan sonra kanunsuz gösteri ve yürüyüşlere karşı kendisine verilen yetkileri kullanmaya başladı.



"SU VE GAZ YETERLİ OLMADI": Ancak polis kitlenin büyüklüğü, değişkenliği ve homojen olmaması nedeniyle müdahale taktik ve tekniklerinde zorlandı. Zira çevre saikiyle hareket eden kitleyle ideolojik ve marjinal gruplar iç içe geçmişti. Bu nedenle polis zorunlu olarak su ve gaz kullanımına tevessül etti. Yine bu iç içe geçmişlik nedeniyle güç kullanımı ve gözaltı işlemleri isabetli olarak yapılamadı. Kitlenin büyüklüğü ve artan sayısı nedeniyle su ve gaz kullanımı da yeterli olmadı.



POLİTİK POLEMİK OLMASIN DİYE: 1 Haziran'da CHP'nin Kadıköy mitinginin iptal edildiği ve Taksim'e gidileceği bilgisinin alınmasıyla politik polemiklere meydan verilmemek üzere polisin Taksim'den çekilmesine karar verildi. Kararın aniden alınmış olması ve yüzbinleri bulan göstericiler içinden, hazırlıksız olan polisin tahliyesinin zorunlu sonucu olarak kalabalığın içerisinden çıkarılamayan bazı polis ve belediye araçları göstericiler tarafından tahrip edildi.



VALİNİN OLUMLU TWEET'LERİNE KARŞILIK VERİLMEDİ: Sonraki günlerde Gezi Parkı çevrecilerle, Taksim Meydanı da ideoloiik ve marjinal gruplarca gösteri ve eylem alanı haline getirildi, devlete karşı adeta bir güç gösterisinde bulunuldu. İstanbul'un en işlek ve kalabalık bölgesi yaya ve araç trafiğine kapatıldı ve ciddi bir kamusal sıkıntı oldu. Bu süreçte vali H. Avni Mutlu'nun şahsi twitter hesabından verdiği olumlu mesajlar ve yaptığı toplantılar tatminkar bir karşılık bulmadı. Özellikle ideolojik ve marjinal grupların provokatif eylemleri ile gösterilerin devam edeceği mesajının verileceği, müzakere ile sonuç alınamayacağının anlaşılması üzerine Taksim'e operasyon kararı alınarak uygulandı ve durum normale dönüştürüldü."



MÜNFERİTLER DIŞINDA BİR ŞEY YOK



Raporda, "meydana gelişi, kompozisyonu ve nitelikleri oldukça farklı ve daha önce benzeri görülmemiş ve tecrübe edilmemiş" olaylarda "bazı münferit olaylar dışında", polisin sevk ve idaresinde, müdahalelerin tarz ve uygulamasında kanuna ve uygulamaya aykırı herhangi bir işlem veya eylem olmadığı savunuldu. Raporda bu münferit olaylar için ilgililer hakkında cezai ve disiplin soruşturması yapılmak üzere dosyanın ayrıldığı da ifade edildi.






8 Nisan 2014 Salı

Anayasa Mahkemesi'nin twitter kararı: Özgürlükçülük ve keyfilik


TWİTTER KARARI ASIL ŞİMDİ TARTIŞILACAK


Kemal GÖKTAŞ
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç'ın, twitter kararı ile ilgili olarak yaptığı açıklamalar, ifade özgürlüğü konusunda AYM'nin hassasiyetine vurgu yapmasının ötesinde, yargı kulislerinde çok tartışılacak bazı ifşaatlar içeriyor.

7 Nisan 2014 Pazartesi

Ovacık'ta bir başka seçim gerçeği: Berkin Elvan'ın akrabası AKP'den adaydı


Kemal GÖKTAŞ
Gezi eylemleri sırasında polisin attığı gaz fişeğiyle yaralanan ve geçen ay hayatını kaybeden 14 yaşındaki Berkin Elvan'ın akrabasının Tunceli'nin Ovacık ilçesinde AKP'den belediye başkan adayı olduğu ortaya çıktı. Berkin Elvan'ın anne tarafından akrabası olduğu belirtilen ve 2004-2009 yılları arasında AKP'den seçilerek belediye başkanlığı yapan Hasan Hüseyin Dizi'nin yeniden seçilememesi ve çok düşük oy almasının arkasında ise Berkin Elvan olayına gösterilen tepki olduğu belirtildi.

TKP'YE KARŞI YARIŞTI

İlk defa adında komünist olan bir partinin belediye başkanlığını kazandığı Ovacık ilçesinde çetin bir seçim yarışı yaşandı. 2004'de AKP'nin, 2009'da CHP'nin seçimi kazandığı ilçede TKP 656 oy alırken, BDP 607, CHP 281 ve AKP ise 227 oy aldı. AKP'nin adayı 2004-2009 yılları arasında belediye başkanlığı yapan ve ilçede sevilen bir isim olan Hasan Hüseyin Dizi'ydi. Dizi, Ovacık Adliyesinde Yazı İşleri Müdürlüğü yaparken kazandığı belediye başkanlığı için bir kez daha niyetlendi ama yenilgi yaşadı.

6 Nisan 2014 Pazar

'Kılıçdaroğlu canım ciğerim ama BDP’ye verdim'



KEMAL GÖKTAŞ

CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun memleketi Tunceli’de kaybetmesinin birçok nedeni var: “Cemaat ittifakı, çözüm sürecine yeterli desteği vermemesi, Dersim katliamına ilişkin aktif politika sürdürmemesi, aday seçimi...”

Türkiye’de genel başkanların seçim performansı değerlendirilirken göz önüne alınan önemli kriterlerden biri de memleketlerinde gösterdikleri başarı olur. Bu açıdan Süleyman Demirel için Isparta, Turgut Özal için Malatya, Mesut Yılmaz ve Tayyip Erdoğan için Rize hep partilerinin kalesi olagelmiştir. CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun memleketi Tunceli de 2011’deki genel seçimde 2 milletvekilini de CHP’den seçerek bu desteğini göstermişti. Ancak 30 Mart’ta yapılan yerel seçimlerde CHP Tunceli Belediye Başkanlığı’nı BDP’den alamadığı gibi ilçelerde de başarısız kaldı.
Tunceli’deki siyasetçiler ve seçmenler, Türkiye genelinde seçime damgasını vuran AKP ve diğerleri kutuplaşmasının Tunceli’deki versiyonunun CHP ve diğerleri şeklinde yaşandığına dikkat çekiyor. CHP’ye rakip olarak çıkan BDP’nin ve sosyalist partilerin oluşturduğu Devrimci Güç Birliği ittifakının propagandasının temel eksenini CHP’nin “düzen partisi” olduğu tezi oluşturdu. 1970’lerden bu yana Tunceli’de sarsılmaz bir iktidarı bulunan CHP 2004’te DEHAP’a belediye başkanlığını kaptırmasından bu yana eski gücüne ulaşamadı. CHP, daha çok kentteki yaşlı seçmenlerden oy alırken giderek nüfus içindeki oranı artan genç ve orta kuşağın tercihleri ise BDP ve sosyalistler oldu. CHP, bu profilde “sağ” parti muamelesi görürken 2004’den önceki belediyecilik pratiği de pek iyi anılmıyor.
Kutuplaşma böyle gerçekleşince ortaya ilginç seçim sonuçları da çıktı. 2004’den beri BDP ve ittifak yaptığı sosyalist grupların belediyeyi aldığı Tunceli’de AKP İl Genel Meclisi’nde yüzde 14 oy almasına rağmen belediye başkanlığı seçiminde oyu yüzde 9 civarında gerçekleşti. Tunceli Belediye Başkan Yardımcısı Hüseyin Tunç’a göre asker, polis ve memurların çoğunluk oluşturduğu Atatürk Mahallesi’ndeki sandıklardaki sonuçlar, il genel meclisinde AKP’ye oy verenlerin, belediye başkanlığında CHP’ye oy verdiğini gösteriyor. Tunç, 2009’daki seçimde AKP’nin belediye başkanlığında aldığı yüzde 21 oyun yüzde 9’a düştüğünü de dikkat çekiyor. Bu iddiaya karşın CHP’liler ise bazı AKP’lilerin CHP gelmesin diye BDP adayına oy verdiğini ileri sürüyor. Ancak seçim sonuçlarında bu iddiayı kanıtlayan veri pek yok.

Kılıçdaroğlu’nda Tunceli’de CHP’nin seçimi kaybetmesinin nedenleri ise şöyle sıralanıyor:
Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP Genel Başkanı olmasından sonra Tunceli’de büyük bir kredisi vardı. Ancak Mansur Yavaş gibi ülkücü-sağ kökenli adaylar göstermesi, seçim kampanyasında bozkurt işareti yapması, cemaatle işbirliği yapıldığına ilişkin algı, çözüm sürecine beklenen desteği vermemesi, Dersim 1938 olaylarına ilişkin aktif tutum sergilememesi, emek ve sol eksenli bir politika yapması beklenirken Kılıçdaroğlu yönetimindeki CHP’nin de ‘devlet partisi’ görüntüsünden uzaklaşmaması gibi etkenlerle Kılaçdaroğlu’nun etkisi zayıfladı. CHP’nin adayı Hızır Bahtiyar Aytaç’ın 20 yıldır Tunceli dışında yaşaması, merkezden atanan aday olarak algılanması, tabanda karşılığının olmaması gibi etkenler de seçmeni etkiledi. Ayrıca ilde yeni kurulan üniversitedeki çoğu Güneydoğu’daki illerden gelen 2 bini aşkın öğrencinin BDP’ye oy vermeleri de farkın açılmasına neden oldu.


Yaşlılar CHP’yi, gençler BDP’yi tercih ettiler

Tunceli’de 70’li yıllarda devrimci gençlerin “yakında devrim olacağına ilişkin” propagandaları nedeniyle “Palavra meydanı” denilen alandaki çay bahçesinde oturan Tunceliler ise CHP’nin kaybetme nedenlerinin başına “sağcı” politikaları koyuyor. 36 yıldır Almanya’da yaşayan Mehmet, Kılıçdaroğlu’nun Mansur Yavaş tercihinin kentte sorgulandığını, bozkurt işareti yapmasının olumsuz etki yaptığını belirterek “Dersimliler CHP’ye bir ceza verdi. Gençler hiç oy vermedi. Sadece yaşlılar CHP’yi tercih etti” dedi. “Ben CHP’liyim, Kılıçdaroğlu canımız ciğerimiz ama oyumu BDP’ye verdim” diyen işçi Gürkan Öncel ise CHP’nin adayı Hızır Bahtiyar Aytaç’ın seçim kampanyası sırasında bazı evlerde BDP’nin işçi ve sendika kökenli adayı Mehmet Ali Bul için “Bir işçi mi bizi yönetecek?” dediği söylentisinin yayıldığını belirterek “Çıkıp bunu yalanlamadı. Demek ki söylemiş. Bu söz yüzünden bütün işçiler BDP’nin adayına oy verdik. MHP’den aday olsaydı, MHP’ye oy verirdik. Çünkü içimizden gelen, dürüst bir emekçi” dedi. Gürkan’ın arkadaşı İbrahim ise BDP’nin kazanmasının tek nedeninin aday olduğu görüşüne katılmıyor ve “BDP kimi gösterse o seçilirdi” diyerek itiraz etti.
Kılıçdaroğlu’nun “Seçim sonuçlarından sonra en çok neresi için üzüldünüz?” sorusuna Tunceli yerine Artvin yanıtını vermesi de CHP’lileri üzmüş.

GEZİ'NİN MESAJ ALDIK

TKP’li Ovacık Belediye Başkanı Fatih Mehmet Maçoğlu’nun bütün kararların alınacağı halk meclislerinin oluşturulacağını söylemesine benzer biçimde Tunceli il merkezinde BDP de halk meclisleri oluşturmayı hedefliyor. Tunceli Belediye Başkan Yardımcısı Tunç, ayrıca Gezi’de verilen mesajın en iyi Tunceli’de okunduğunu savunarak “Halk meclisleri Gezi’den sonra ortaya çıkan park forumlarının yönetime katılmış biçimi olacak. Ekolojik yönetim Dersim’de hayata geçecek” dedi.

BDP VE DEMİRTAŞ ETKİSİ

Tunceli eski Belediye Başkanı BDP’li Edibe Şahin, “Kılıçdaroğlu CHP lideri olduğunda Alevi Kürtler ilk defa kendilerinin iktidarda temsil edileceği umuduna kapıldı. Bunu tarihi bir fırsat olarak gördüler. Ama yerel seçimlerde tutumlar farklı olur. Tunceli’nin 70 yıllık belediyecilik tarihinde CHP vardır ama halk onlara mecburen oy vermiştir. Halk BDP yönetiminde belediyecilik farkını gördü. CHP’nin çözüm sürecindeki duruşu da etkili oldu” dedi. Kentte etkili olan Emek Partisi’nin 12 yıl il başkanlığını yapmış olan Tunceli Belediye Başkan Yardımcısı Hüseyin Tunç da “Selahattin Demirtaş’ın mitinginde Zaza - Kürt ayrımının BDP için söz konusu olmadığını ve bütün ezilen milliyetler için mücadele ettiklerini söylemesi önemliydi” dedi.




5 Nisan 2014 Cumartesi

Ovacık'ın komünist başkanı: Çadırınızı alın Ovacık'a gelin

KOMÜNİST BAŞKANLA "KOMÜNİZM, BELEDİYECİLİK VE TUNCELİ ÜZERİNE"

Kemal GÖKTAŞ
OVACIK - 30 Mart yerel seçimlerinin üzerinde en çok konuşulan konularından biri ilk defa adında komünist olan bir partinin, Türkiye Komünist Partisi'nin Tunceli’nin Ovacık ilçesinde belediye başkanlığı seçimini kazanması oldu.
Tunceli varlığını siyaset ile ifade eden bir kent. Devletin Dersim'i Tunceli yapmasından bu yana hep en sıkı güvenlik rejiminin muhatabı olan kent için siyaset, gündelik hayatın önemli bir parçası. "İlk komünist belediye başkanı" Mehmet Fatih Maçoğlu, Tunceli ve sol siyaset ilişkisini "Sol siyaset burada kültür haline gelmiş. Burada Alevi kimliği Alevilere yönelik ayrımcı uygulamalar yüzünden bazen öne çıkıyor. Ama burada yaşamın her yönü idelojidir, siyasallaşmadır" sözleriyle anlatıyor.

MAOCU-TKP İTTİFAKI

1 Nisan 2014 Salı

BDP OY ARTIRDI, HDP UMUTLANDI


Kemal GÖKTAŞ
BDP, 30 Mart yerel seçimlerinde 3'ü büyükşehir olmak üzere 11 il, 68 ilçe ve 23 beldede belediye başkanlığı kazandı.  HDP ise belediye başkanlığı kazanamadı ancak 2009 seçimlerinde kapatılan DTP'nin oyu yüzde 5.21 iken BDP-HDP'nin toplam oyu 6.5 civarında gerçekleşti. BDP 11 ilde oyunu artırırken 4 ilde hemen hemen aynı oyu aldı. 2'si yeniden kazandığı iller olmak üzere 4 ilde ise oy kaybı yaşadı. Seçimden sonra olağanüstü kongreye gidecek olan BDP, HDP'ye katılıp katılmamaya karar verecek.
BDP, 2009'da kazandığı Diyarbakır, Van, Hakkari, Siirt, Batman, Şırnak, Iğdır ve Tunceli'deki belediyelerini korurken Ağrı ve Bitlis'in yanı sıra Anayasa Mahkemesi'nin siyaset yasağı nedeniyle bağımsız aday olarak giren Ahmet Türk'ün kazanmasıyla birlikte 2 il ve 1 büyükşehir daha kazanmış oldu.
2009'da 100 belediye başkanlığı kazanan BDP, bu belediyelerden 22'sinin kapatılmasına rağmen, 2014'de belediye sayısını 102'ye çıkardı.