19 Nisan 2013 Cuma

AYM'nin 4+4+4 kararı:Laikliğin ruhuna el Fatiha!




Kemal GÖKTAŞ
Anayasa Mahkemesi, CHP'nin 4+4+4 eğitim sistemindeki bazı düzenlemelerin iptali istemiyle açtığı davada verdiği kararın gerekçelerini açıkladı. Kanunların laikliğe aykırı olup olmadığı konusundaki son sözü söyleme yetkisine sahip olan Anayasa Mahkemesi, referandumla yapısı değişmeden önce yaptığı tanımları bir kenara koyarak yeni bir laiklik tanımı getirdi. Yüksek Mahkemenin yeni tanımının temel noktasını ise Başbakan Erdoğan'ın "devlet laik olur, birey laik olmaz" görüşü oluşturdu. Gerekçede, devletin çoğunluğun mensup olduğu dine yönelik yükümlülüklerinden bahsedilmesi, azınlıkların korunmasının Lozan hükümlerine hapsedilmesi ve Alevileri kategorik olarak dışlayan bakış açısı, "özgürlükçü laiklik" ile murad edilenin devletin çoğunluğun dininin yürütücüsü olarak konumlandırılması olduğunu ortaya koydu.

Toplumu farklı dini inanışlar arasında bölünmüş bir cemaatler toplamı olarak algılayan Anayasa Mahkemesi, bu farklı inanışlar içinde de çoğunluğun dinine öncelik verilmesinin laikliğin gereği olduğunu savunarak dini esaslara devlet yönetiminde  ve yasa yapımında oldukça geniş bir yer açtı. Bu durumun  "eşitlik" ilkesine aykırı olmadığını savunurken "Anayasa’daki eşitlik, aynı durumda olanlara aynı, farklı konumda olanlara da farklı kuralların uygulanmasını gerektirmektedir" klişesine sığınan Anayasa Mahkemesi  böylece şeri esasları değerlendirmesinin odağına yerleştirmiş oldu.

Anayasa Mahkemesi, CHP'nin açtığı davada “Kur’an-ı Kerim” ve “Hz. Peygamberimizin Hayatı” başlıklı seçmeli derslerin okutulmasını öngören kuralın laiklik ilkesine aykırı oloduğu iddiasını incelerken şu değerlendirmeleri yaptı:

"LAİK BİREY YA DA TOPLUM OLMAZ"

Laiklik, bireyin ya da toplumun değil, devletin bir niteliğidir. Katı laiklik anlayışına göre din, bireyin sadece vicdanında yer bulur, toplumsal ve kamusal alana yansımaması gerekir. Laikliğin esnek - özgürlükçü yorumu ise dini bireysel ve kollektif kimliğin önemli bir unsuru görmekte, toplumsal görünürlüğüne imkân tanımaktadır. Laik bir sistemde, dini konulardaki tercihler ve yaşam tarzı devletin müdahalesi dışında ancak, koruması altındadır.

NEGATİF VE POZİTİF YÜKÜMLÜLÜKLER

Negatif yükümlülük, devletin resmi bir dini olmaması ve din ve vicdan hürriyetine zorunlu olmadıkça müdahale etmemesidir. Pozitif yükümlülük devletin, bu hürriyetin önündeki engelleri kaldırması, kişilerin inandıkları gibi yaşayabileceği uygun bir ortamı sağlamasıdır. Laik devlet, dinler karşısında tarafsızdır ama toplumun dini ihtiyaçlarının karşılanması konusunda kayıtsız değildir. Seçmeli din dersleri, devletin din eğitimi konusundaki pozitif yükümlülüğün gereğidir.
AİHM’nin tespitlerine göre, Avrupa Konseyine üye 46 ülkeden 43’ü devlet okullarında din dersleri sunmaktadır. 26’sında bu eğitim zorunludur.

"KUTSALLARA SAYGININ GEREĞİ"

Derse “Hz. Peygamberimizin Hayatı” ismi verilmesi, İslam ile devlet arasında aidiyet ilişkisinin kurulması sonucunu doğurmaz. Dersin muhatabı bu dersi seçecek öğrencilerdir. İkincisi, “Kur’an” dersinin yanına yüceltme ifadesi “Kerim”in eklenmesine benzer şekilde “Hz. Peygamberimizin Hayatı” isminin kullanılması o dinin mensuplarının kutsallarına saygıyı ifade etmektedir.

"DEVLET, ÇOĞUNLUK DİNİNİN İHTİYAÇLARINI KARŞILAMALI"

Türkiye’de laikliğin baştan beri Devlet ile İslam arasındaki kurumsal ilişkiyi mutlak surette dışladığı da söylenemez. Anayasa, resmî bir dine yer vermemekle birlikte, çoğunluk dininin mensuplarının inanç, ibadet ve eğitim gibi ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik resmî mekanizmalar öngörmüştür.

"AZINLIKLARA FARKLI KURALLAR EŞİTLİĞE AYKIRI DEĞİL"

Dava dilekçesinde, kanunda sadece bir dinin mensuplarının yararlanacağı seçmeli din dersine yer vererek, diğer dinlere yönelik dersleri Bakanlığın takdirine bırakmasının 'eşitliğe' aykırı olduğu ileri sürülmektedir. Anayasa’daki eşitlik, aynı durumda olanlara aynı, farklı konumda olanlara da farklı kuralların uygulanmasını gerektirmektedir. Toplumun çoğunluğunun mensubu olduğu İslam dininin kitabı ve peygamberinin hayatının seçmeli okutulmasının kanunla öngörülmüş olması, diğer ilahi kitaplar ve peygamberlerin hayatının okutulamayacağı anlamına gelmemektedir. Toplumsal ihtiyacın doğması halinde, bunun önünde engel yoktur. Lozan Antlaşması ile birlikte bakıldığında, diğer dinlere ayrımcılık yapılmadığı anlaşılmaktadır.

İKİ KARŞI OY: "AYRIMCILIK YAPILDI"

Anayasa Mahkemesi, seçmeli derslere ilişkin bu kararı 2'ye karşı 15 oyla aldı. Karara muhalif kalan üyelerin karşı oyları şöyle:

FULYA KANTARCIOĞLU: Lâiklik, devletin bütün din ve inançlara eşit olmasını gerektirir. Lâik devlette yasalar dini gerekler gözetilerek ya da bir dine ayrıcalık tanıyacak biçimde düzenlenemez. Devletin dini olmayacağı gibi 'Peygamberi' de olmaz. Seçimlik dersler arasında sadece İslâm'ın öğrenilmesine yönelik derslere yasal güvence sağlanması, farklı dinlere mensup vatandaşlar arasında ayrımcılığa yol açacaktır. Toplumun büyük çoğunluğunun İslâm dinine mensup olması yapılan ayırımcılığın nedeni olarak kabul edilemez. Çağdaş demokrasiler çoğunlukçu değil çoğulcu rejimlerdir. Anayasa’nın tanıdığı haklardan yararlanmada vatandaşlar arasında çoğunluğu oluşturup, oluşturmamalarına göre ayırım yapılamaz. AİHM'in dinin toplum içindeki yerinin ve etkisinin farklılık gösterdiği ülkelerdeki somut olaylara ilişkin kararları genelleştirilerek lâiklik ilkesine içerik kazandırılamaz.

MEHMET ERTEN: Sadece Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamberimizin hayatının isteğe bağlı seçmeli ders olarak okutulmak istenmesi, diğer dinlerin göz ardı edilmesi, lâik Devlet anlayışına ve eşitlik ilkesine aykırıdır. Bu dersler için yapılacak tercih, dini inanç veya kanaatin açıklanmasına neden olacak ve kişiler arasında ayrışmaya yol açacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder