28 Aralık 2014 Pazar

Roboski soruşturması: Katliamı yargısız bırakan Türk hukuku




Kemal GÖKTAŞ

Roboski katliamına ilişkin hukuksal süreçte ortaya çıkan bilgi ve belgeler, sorumluların net olarak ortaya çıktığı bir manzarayı ortaya koymasına rağmen özel yetkili savcılık, askeri savcılık ve askeri mahkeme üçgeninde dosya yargısal süreç işletilmeden kapatıldı. Şimdi Anayasa Mahkemesi'ne yapılan bireysel başvurulardan çıkacak sonuç bekleniyor.
Katliama ilişkin  yargısal süreçler ve kararlarda yer alan "bilgiler" şöyle:


Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı'nın Uludere'nin Ortasu (Roboski) Köyü'nde yaşayan, çoğu çocuk 34 kişinin hava harekatı sonucu öldürülmesine ilişkin "takipsizlik" kararında çarpıcı ayrıntılar yer aldı. Karara göre, hava harekatı yapılmasına Genelkurmay Başkanlığı'nda yapılan toplantıda karar verildi. Karar, MGK toplantısı nedeniyle karargahta olmayan Genelkurmay Başkanı Org. Necdet Özel'e telefonla bildirildi. Özel, karargaha dönmek yerine bilgilerin işlendiği haritanın evindeki çalışma ofisine gönderilmesini istedi ve evinde haritaları inceledikten sonra hava harekatına onay verdi.

5 ŞÜPHELİ ASKER

Askeri Savcı Ali Müjdat Eski imzasını taşıyan takipsizlik kararında, soruşturma konusu olay "Şırnak İli Uludere İlçesi Güneyi sınır ötesinde 34 kişinin ölümü ile ilgili ihmal iddiaları" olarak belirtildi. Kararda, soruşturmadaki şüpheliler Jandarma Sınır Tümen Komutanı Tümg. İlhan Bölük, Jandarma Asayiş Kolordu Komutanı Korg. Yıldırım Güvenç, 2. Ordu Komutanlığı İstihbarat Başkanı Albay Aygün Eker, 2. Ordu Harekat Kurmay Yarbaşkanı Tuğg. Halil Erkek ve 2. İstihbarat Analiz ve Değerlendirme Daire Başkanı Tuğg. Ali Rıza Kuğu olarak sıralandı.

KAÇINILMAZ HATA

Diyarbakır Özel Yetkili Başsavcılığı'nın verdiği görevsizlik kararı üzerine soruşturmayı üstlenen Askeri Savcılığın 16 sayfalık kararda, şüphelilerin ve olayda görev yapan diğer TSK personelinin TBMM ve Bakanlar Kurulu kararları çerçevesinde, kanunun emrini icra kapsamında kendilerine verilen görev gereklerini yerine getirdikleri savunuldu. Kararda TSK personelinin görev gereklerini yerine getirirken "kaçınılmaz hataya düştükleri" dolayısıyla eylemleri hakkında kamu davası açılmasını gerektiren sebep bulunmadığı belirtildi.

KAÇINILMAZ HATAYA DÜŞÜREN 10 NEDEN

Takipsizlik kararında TSK personelinin gruptakileri PKK'lı sanmaları konusunda "kaçınılmaz bir hataya düşmüş kabul edilmelerinin gerekçeleri" şöyle sıralandı:
1- Olay, otorite boşluğu yaşanan, PKK'nın lojistik ve saldırılarda kullandığı bir bölgede gerçekleşmesi.
2- Bölgenin PKK kontrolünde olması nedeniyle kaçakçılık faaliyetlerinin PKK'nın bilgi ve izni dışında yapılmasının mümkün olmaması.
3- Bölgeye ait istihbarat raporlarında son bir ayda terörist yoğunlaşmasının olduğu ve sansasyonel saldırı hususunda yoğun bir beklenti oluşması.
4- İHA görüntülerinden kimin terörist kimin kaçakçı olduğunun anlaşılamaması.
5- İHA'nın tespit ettiği ısı kaynaklarının çok olması, aralarındaki mesafeleri koruyarak 3 grup halinde yürümeleri.
6- Gruptakilerin, aydınlatma ve diğer topçu atışlarından, İHA'nın kendilerini izlediğinden haberdar olmalarına rağmen yürümeye devam etmeleri.
7- Gruptakilerin telefonla ailelerine "askerlerin geçiş güzergahlarını kapattığını, topçu atışları yapıldığını" bildirmelerine rağmen, ailelelerin kamu idarelerine kaçağa gidenler olduğunu iletmemesi.
8- İlk grubun sıfır noktasına gelip beklemeye başlaması, diğer grupların da aralarındaki mesafeyi muhafaza ederek güneyde beklemeleri, grubun toplam uzunluğunun 1150 metre olması, gruptan 2 kişinin yüksek yerlere çıkarak keşif yaptıkları şeklinde yorumlanabilecek davranışlarda bulunmaları.
9- Grubun sınırdan içeri girmesi halinde, gece şartlarında İHA takibinden kurtularak terörist unsurlarla koordine kurup saldırıda bulunma riskinin olması.
10- Gece şartlarında helikopterle veya yaya birlik gönderilmesinin personel zayiatı dahil pek çok riski beraberinde getirmesi nedenleriyle hava taarruzuyla müdahale edilmesinin en etkin yöntem olduğunun düşünülmesi.

DAĞLICA VE AKTÜTÜN EMSALLERİ

Kararda Hantepe, Gediktepe. Dağlıca ve Aktütün saldırılarından elde edilen tecrübelere göre, grup hakkında en kısa zamanda bir karar alınıp uygulanmasının zorunlu olduğu, birlik komutanlıklarının ve sıralı üst komutanlıkların olay anında durumu netleştirebilecek tüm imkanları kullandıkları savunuldu. Kararda "Söz konusu saldırılar hakkında Askeri Savcılığımıza gönderilen soruşturma dosyalarında, birliklerine saldırı düzenlenen ilgili komutanlara yöneltilen suçlamalardan biri de İHA görüntülerinin, yük hayvanları ile insanlara ait olduğu değerlendirilmesine rağmen herhangi bir müdahalede bulunmamalarıdır" denildi.

ALBAY EKER: "FEHMAN HÜSEYİN OLABİLİR"

Karara göre Roboski katliamı  şöyle gelişti:
İHA'nın saat 17.20 civarında sınırın 6-7 km. güneyindeki Haftanin Deresi Vadisi'nde ilk görüntüleri tespit etmesinden sonra jandarma topçu atışı yapılması için Kara Kuvvetleri Komutanlığı'ndan izin istedi. Albay Eker, 2. Ordu Komutanı Servet Yörük'ün makamına giderek "İHA ekranında görüntü tespiti var. Tespitin yapıldığı bölge Haftanin Deresi Vadisi'nde terörist kamplarına yakın bir yer. Bölgede son dönemde terörist yoğunlaşması var. Fehman Hüseyin ile bazı terör örgütü mensuplarının telsiz kestirmeleri yapıldı. Bölgeye 21 Aralık günü hava harekatı ve 27 Aralık günü topçu atışı yapıldı. İstihbari bilgilere göre 21-30 Aralık arasında terörist saldırı bekleniyor" dedi. Org. Yörük yurt içindeki bölgeye topçu atışı yapılmasına, yurt dışına topçu atışı için Kara Kuvvetleri Komutanlığı'ndan (KKK) izin talep edilmesine karar verdi.
Bundan yaklaşık bir saat sonra dönemin Genelkurmay İstihbarat Başkanı Org. Yaşar Güler, Genelkurmay GİM'e (Görüntüleri İzleme Merkezi) giderek görüntüleri izledi. Güler'e, Tuğg. Kuğu tarafından, tespit yapılan bölge hakkındaki son güncel istihbari bilgiler, bölgede yapılan son faaliyetler ve terörist değerlendirmesi yapılarak yurt dışına topçu atış talebinin kabul edildiğine ilişkin bilgiler verildi. Org. Güler de görüntülerin teröristlere ait olduğu görüşüne katıldı.

KRİTİK TOPLANTI

Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı emrinde görevli Albay Serdar Eren, Hedef Analiz ve Değerlendirme Şube Müdürü Alb.Zorlu Topaloğlu, Tuğg. Ali Rıza Kuğu, Tümg. Satı Bahadır Köse ve Org. Yaşar Güler bir toplantı yaparak teröristlere yönelik ne tür bir harekat yapılacağı konusunu görüştü. Toplantıda "bölgenin coğrafi durumu, müdahalenin gece şartlarında yapılmasının gerekliliği, terörist grubun miktarı ve 3 ayrı grup halinde hareket etmeleri" dikkate alınarak topçu atışının yeterli olmayacağı, zayiat verilmeden PKK'lıların etkisiz hale getirilebilmesi amacıyla hava harekatıyla müdahale edilmesinin daha uygun olacağına karar verildi.

MGK'DAKİ ÖZEL'E TELEFON

Bunun üzerine Org Güler, hava harekatı kararını sunmak etmek için dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Hulusi Akar'ın makamına gitti. Akar, hava herakatı için onay talebini için MGK toplantısı nedeniyle karargahta bulunmayan Genelkurmay Başkanı Özel'e telefonla iletti. (28 Aralık 2011'de yapılan MGK toplantısı saat 13.55’te başlamış ve 5 saat 20 dakika sürmüştü. Dolayısıyla Özel'e MGK'da iken telefonla "hava harekatı için onay" talebinin MGK toplantısının bitiminden hemen sonra veya son dakikalarına denk geldiği anlaşılıyor. Özel'in MGK toplantısı nedeniyle bir arada bulunduğu Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a konuyu aktarıp aktarmadığına ilişkin iddianamede herhangi bir bilgi yer almadı.)

KONUTTAN "HAVA HAREKATI" EMRİ

Org. Özel, telefon görüşmesinde, bilgilerin işlendiği haritanın konutundaki çalışma ofisine gönderilmesini istedi. Haritayı çalışma ofisinde inceleyen Özel, hava harekatının yapılmasına onay verdi.  Bunun ardından 21:39'da sınır hattında bekleyen gruba uçaklar ilk bombayı bıraktı. Bombardıman 22.24'e kadar sürdü ve sonunda öldürülen 34 kişinin PKK'lı değil, Roboskili, çoğunluğu çocuk kaçakçılar olduğu ortaya çıktı.

"MEŞRU MÜDAFA"

Olaydan önce, köyden bazı kişilerin kaçağa gittiği yönünde askeri yetkililere herhangi bir bilgi iletilmediği belirtilen kararda Meclis'in Kuzey Irak'a sınır ötesi harekat düzenlenebilmesine ilişkin 2007 yılında çıkarılan tezkerenin 17 Ekim 2011'de 4. kez 1 yıl süreyle uzatıldığı ve buna ilişkin Bakanlar Kurulu'nun Resmi Gazete'de yayımlandığı hatırlatıldı. Bu kararların BM Antlaşması'nın, devletlerin meşru müdafaa hakkını düzenleyen, 51'inci maddesi ile çeşitli tarihlerde aldığı kararlar ve 2004'de BM Güvenlik Konseyi'nin, terörizmle mücadele konusunda aldığı kararlar çerçevesinde, "devletlere tanınan meşru müdafaa hakkı" kapsamında alındığı savunuldu.

"PKK EYLEMİ BEKLENİYORDU"

Hava harekatının yapıldığı Sinath-Haftanin Bölgesi'ne ilişkin istihbarat birimlerince verilen bilgiler anlatıldı. Haftanin Bölgesi'nde Aralık 2011 içerisinde PKK'lılar arasında yapılan 300'e yakın telsiz görüşmesine ait kestirme tespit edildiği, bu sayının geçmiş yıllara oranla yoğun bir artış gösterdiği, askeri üs bölgelerine taciz atışları yapıldığına, bu atışlara karşılık verildiğine ve gözetleme sahalarında pek çok terörist olduğu değerlendirilen ısı kaynağı tespit edildiğine dair bilgiler bulunduğu belirtildi.
Kararda PKK yöneticilerinden Ali Haydar Kaytan ve 4 PKK'lının 25 Eylül 2011'de Haftanin Bölgesi'ne gittiği, Murat Karayılan'ın kayıplara karşı misilleme yapmak amacıyla sınır hattındaki karakollara eylem yapılması talimatı verdiği, PKK'lıların katırlarla bölgeye geldiklerinin tespit edildiği, telsiz görüşmelerinden bölgeden patlayıcı geçişi yapılacağı bilgisinin edinildiği aktarıldı.
21 Aralık'ta Fehman Hüseyin'in Düğün Dağı karşısında sınıra 10 km. uzaklıkta telsiz çevrimine çıktığı bilgisinin edinildiği, Fehman Hüseyin'in, eylem arayışı içinde olabileceği için önemli görüldüğü, eylemin gerçekleşme tarihlerinin 21 Aralık 2011 - 30 Aralık 2011 olarak belirlendiği de savunuldu. Bu tarihten sonra bölgeye PKK'lıların kaleşnikof, bixi ve RPG taşıdıkları belirtildi.  Olaydan bir gün önce Düğün Dağı Güneyi'nde Fehman Hüseyin'in de aralarında bulunduğu üst düzey sorumluların kullandığı telsizlerin yoğunlaştığı, bu kapsamda PKK'nın karakol/üs bölgelerine saldırı yapabileceği değerlendirildi.
Kararda Jandarma Sınır Tugay Komutanlığı tarafından, "Aralık 2011 Yıldız Operasyonu" isimli harekat planı hazırlandığı, 28-29 Aralık'ta arazide pusu-dinleme ve keşif-gözetleme faaliyeti icra edilmesinin kararlaştırıldığı, operasyon planına 28 Aralık'ta rnak Valiliği'nce "olur" verildiği" bilgisi de yer aldı. Genelkurmay'ın da olay günü 14:00'de Şırnak ve civarındaki birlikleri, saldırıya karşı mesajla uyardığı belirtildi.

BARZANİ'NİN İSTİHBARAT ÖRGÜTÜ PARASTİN'İN TEMASLARI

Kararda, olaydan 3 gün önce Bölgesel Kürt Yönetimi'nin istihbarat teşkilatı Parastin tarafından görevlendirilen iki kişinin Uludere-Ortabağ Köyü'ne jeep ile gelerek bir evde 4 kişiyle toplantı yaptıkları, toplantıda sınırdaki askeri birliklerin konuş yerleri, personel ve silah durumu, operasyona çıkış-dönüş zamanları ve güzergahları gibi bilgiler hakkında araştırma yapılmasının istendiği, Gülyazı Bölgesi'nde bulunan üs bölgeleri ve askeri tesislerin fotoğraflarının bulunduğu 2 hafıza kartının Parastin mensuplarına verildiği belirtildi.


"Maslahata ve kamu yararına uygun gözükse de adalete ve devlete zarar verir"

Hava Kuvetleri Komutanlığı Askeri Savcılığının verdiği takipsizlik kararına yapılan itiraz da Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Mahkemesi tarafından reddedildi. Ret kararı, Askeri Mahkeme Başkanı Hakim Albay Oğuz Pürtaş'ın karşı oyuyla, 1'e karşı 2 oyla alındı. İki üye bombardımana karar veren askeri yetkililerin kaçakçı olan grubu terörist sanma konusunda "kaçınılmaz bir hataya" düştüklerini  savundu. Kararda, bombardımanda hayatını kaybeden kişilerin "top atışlarına rağmen sınıra doğru ilerledikleri ve kaçakçı davranış ve tepkisinden ziyade terör örgütü davranışları sergiledikleri" belirtilerek bu durumun askeri yetkilileri hataya sürüklediği savunuldu. Karara karşı çıkan Mahkeme Başkanı Pürtaş ise kararın kamu vicdanını tatmin etmeyeceğini belirterek "Kısa vadede maslahata ve kamu yararına uygun gözükse de uzun vadede mülkün temeli olan adalet duygusuna ve devlete zarar vereceğini" belirtti.
Askeri Mahkeme, "Hava harekâtının orantısız ve ölçüsüz olduğu, Cenevre Sözleşmeleri ve BM ilkelerine aykırı olduğu" yönündeki itirazlara karşılık, terör örgütlerinin komşu devletin topraklarını kullanarak hedef aldıkları devlete saldırılar düzenledikleri, Türkiye'ye yönelik olarak da Irak içerisinde yer alan kontrolsüz bölge üzerinden terörün desteklendiği belirtildi. Kararda "Kuzey Irak'tan terörist amaçlı sızmalar ve eylemlerdeik yoğunluk karşısında reaksiyoner biçimde bölücü terör örgütü ile mücadelesini yoğunlaştırma gereği duyan ülkemizin askeri operasyonlarının münferit 'meşru müdafa' tonsepti içerisinde ve bazı hallerde de sorunluluk hali temelinde hukuki bir mesnede sahiptir. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin uzunca bir süredir terörle ve bölücülükle mücadele ettiği, bu mücadelede herhangi bir kurala uymayan teröristlere karşı dahi devletin, hukuk kuralları çerçevesinde hareket etmek zorunda olduğu kuşkusuzdur" denildi.

"Orantısız ve ölçüsüz denilemez"

Türkiye'de süren terörist faaliyetlerin Cenevre Sözleşmesi'nde tanımlanan "silahlı çatışma" olmadığı, tam anlamıyla terörist faaileyet tanımına uyduğu ifade edilen kararda şöyle denildi:
"Olayın öncesinde bölgede yaşanan yoğun terörist faaliyetler, eylem ikazları ve terörist geçişlerinin olacağına dair yoğun istihbarat olması, olaydaki grubun bölücü terör örgütünün hareket tarzı ile benzer tarzda hareket etmesi nedeniyle terörist değerlendirmesinde bulunan askeri yetkililerin olay günü gerçekleşen şartlarda yurt dışı askeri müdahalede mevzuatta belirlenen sürece uygun bir şekilde hareket ettikleri, grubun büyüklüğü, yanlarındaki getirdikleri vasıtalar ve hayvanlarla birlikte büyük bir tehdit oluşturabileceği değerlendirmesi üzerine yapılan müdahalenin orantısız ve ölçüsüz olacağının söylenemeyeecği değerlerlendirilmiştir. söz konusu hava herekatı sivilsiz silahsız siviller olduğu bilinen bir gruba yönelik değil, mevcut istihbari bilgiler çerçevesinde silahlı terör örgütü mensubu olduğu değerlendirilen bir gruba yönelik icra edilmiştir. Özellikle sivillere yönelik bilinçli ve kasıtlı bir harekat söz konusu değildir."

"Önleyici meşru müdafaa"

Askeri mahkeme, hedef alınanların PKK'lı olsa dahi uyarı ateşi, kadameli durdurma ve etrafını sarma şeklinde müdahale yapılması gerektiği yönündeki itirazı da reddederken "Grubun gerçekten de bölücü terör örgütü mensupları çıkması halinde terörle mücadele kapsamında önleyici meşru müdafaa olarak değerlendirileceği ve hukuka uygunluk sebebi teşkil edeceği, dolayısıyla söz konusu grubun silahlı bir terörist grup olduğu yönünde hataya düşen görevlilerin TCK'nun 30. maddesi kapsamında cezalandıramayacakları" savunuldu.

Kaçakçı gibi değil terörist gibi davrandılar

Kararda "Söz konusu grubun, sınır hattına yapılan uyarıcı mahiyetteki top atışlarına rağmen ilerlemeye devam etmesi ve kaçakçı davranış ve tepkisinden ziyade terör örgütü davranışları sergiledikleri" savunuldu. Grubun vasıta ve hayvanlarla birlikte ilerleyen büyük bir grup olduğu ve bir tehdit oluşturduklarının değerlendirildiği anlatılan kararda "mevcut coğrafi şartlar ve gece koşullarında kademeli olarak durdurma ve etrafını sarma şeklindeki önlemlerin yetersiz kalacağı değerlendirmesinin Hantepe, Gediktepe, Dağlıca ve Aktütün'deki terörist saldırılarından edinilen tecrübeler çerçevesinde yapıldığı" kaydedildi. Bu nedenlerle hava harekatının hukuka aykırı olduğunu yönündeki itirazların kabul edilmediği belirtilen kararda "Olayda kanun emrinin yerine getirilmesi, meşru müdafa ve kaçınılmaz hataya düşülmüş olması" hallerinin açık olduğu  ve bu hukuka uygunluk nedenlerinin savcılık tarafındanda değerlendirilebileceği ve dava açılmasının zorunlu olmadığı savunuldu.

"Kimse aklanmaya çalışılmadı"

Askeri Savcılığın ayrıntılı soruşturma yürüttüğü, hiç bir şüpheliyi aklamaya çalışarak olayın üzerini örtme çabası değil aksine olayı en ufak detaylarına kadar incelediği savunulan kararda "Karanlık bir nokta bırakmadığı, aksi yönde bir bulgu ve emare mevcut olmadığı, dolayısıyla bu yöndeki itiraz ve eleştirilerin hukuki olmayıp soyut ve mesnetsiz olduğu" savunuldu.

"Maslahata uygun olsa da adalete ve devlete zarar verir"

Karara karşı çıkan Başkan Hâkim Albay Oğuz Pürtaş ise "şüpheliler hakkında nihai kararın ve düşülen hatanın kaçınılmaz olup olmadığı hususundaki değerlendirme" yapma yetkisinin savcıya değil mahkemeye ait olduğunu belirterek "Bu konudaki kararın terörle mücadele, askeri harekat usulleri ve istihbarat bilgilerinin analizi konularında bilirkişi incelemesi yapıldıktan sonra verilmesi gerektiğini" kaydetti. Pürtaş takipsizlik kararının kamu vicdanını tatmin etmeyeceğini belirterek "Kısa vadede maslahata ve kamu yararına uygun gözükse de uzun vadede mülkün temeli olan adalet duygusuna ve devlete zarar vereceğini" belirtti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder