27 Nisan 2015 Pazartesi

Tahliye kararı ve yok sayılması: Hukukun "fantezi" aşaması ve kavgada yeni dönem


KEMAL GÖKTAŞ

İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi'nin hukuk çevrelerinde çok tartışma yaratan bir kararla Hidayet Karaca ve "paralel" soruşturmalarında tutuklanmış 74 polisin tahliyesine karar vermesi ve bu tahliye kararının yok sayılarak uygulanmaması yine hukuksal bir tartışmayı gündemin ilk sırasına oturttu.

Ama bu hukuksal tartışmanın öncekilerden oldukça farklı boyutları vardı. Paralel yapı soruşturmalarında tutuklanan şüpheliler için asliye ceza mahkemesinden tahliye kararı çıkarılmasına giden süreçte izlenen yöntem, hukukçular açısından oldukça şaşırtıcıydı ve bu yönüyle "fantastik" bir kurguya işaret ediyordu. Kararın duyulmasının ardından yapılan ilk yorumlardaki şaşkınlık, karara giden sürecin kimi aşamasında hukukun boşluklarından yararlanılarak kimi aşamasında ise sınırları zorlayarak ilerletilmesi ve hedefe ulaşılması nedeniyle "takdir" bile gördü.


Tahliyeye giden süreçte yapılan hamleler ve hukuksal değerlendirmeler bir bütün olarak ele alındığında ortaya çıkan tablo şöyle:

1. TOPLU REDDİ HAKİM TALEPLERİ: Tutuklu şüphelilerin avukatları, tek tek sulh ceza hakimliklerine başvururak tahliye taleplerinde bulundular. Bu taleplerin reddedilmesinin ardından ise Asliye Ceza Mahkemesi'ne İstanbul Adliyesi'nde görevli 10 sulh ceza hakiminin tamamı hakkında nöbetçi 29. Asliye Ceza Mahkemesi'ne "redd-i hakim" talebinde bulundular. Bu mahkemenin hakiminin kapatılan İstanbul özel yetkili 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nde üye, hakim ve başkanlık yapan ve Balyoz, Ergenekon ve Askeri Casusluk gibi davalarda yer alan Metin Özçelik olması dikkat çekiciydi. Özçelik, toplu reddi hakim talebini kabul ederek sulh ceza hakimlerinin tamamının bu dosyalardaki yetkisini kaldırdı.

İlk tartışma da 10 hakimin tamamına karşı reddi hakim talebinde bulunulup bulunulmayacağı konusunda çıkıyor. Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 26. maddesine göre "Hakimin reddi, mensup olduğu mahkemeye bir dilekçe verilerek veya bu hususta zabıt katibine bir tutanak düzenlenmesi için başvurarak" yapılmak zorunda. Aynı maddeye göre reddi istenen hakim de ret istemleri hakkındaki yazılı görüşünü ret konusunda karar verecek mahkemele bildirmesi gerekiyor. Bu durumda toplu bir reddi hakim yolunun hukukta olmaması nedeniyle karar baştan tartışmalı hale geliyor.

KANUN NE DİYOR?
Madde 26/1: Hâkimin reddi, mensup olduğu mahkemeye verilecek dilekçeyle veya bu hususta zabıt kâtibine bir tutanak düzenlenmesi için başvurulması suretiyle yapılır.
...
(3) Reddi istenen hâkim, ret sebepleri hakkındaki görüşlerini yazılı olarak bildirir.

2. YENİ MAHKEME GÖREVLENDİRİLDİ: Reddi hakim taleplerini kabul eden 29. Asliye Ceza Mahkemesi, CMK'nın 27/4. maddesindeki "Ret isteminin kabulü halinde, davaya bakmakla bir başka hâkim veya mahkeme görevlendirilir" hükmüne dayanarak 32. Asliye Ceza Mahkemesi hakimini görevlendirdi. Soruşturma aşamasında verilecek tüm kararlarla ve bu arada tutuklama ve tutuklamaya itiraz konularında yetkili olan sulh ceza hakimlikleri iken mahkemenin asliye ceza mahkemesini görevlendirmesi de ikinci adımı da tartışmalı hale getirdi. Üstelik, eski özel yetkili hakim Özçelik, İstanbul Adliyesi'ndeki 90 civarındaki asliye ceza mahkemesi arasından yine kendisi gibi eski bir özel yetkili hakim olan Mustafa Başer'in mahkemesini seçmesi de oldukça manidardı.

Bütün sulh ceza hakimlerinin reddi kararının kabul edilmesiyle o yargı çevresinde sulh ceza hakimi kalmaması nedeniyle "boşluk" doğduğu için bu yola gidildiği savunulsa da yeni bir mahkeme görevlendirme yetkisinin Adalet Komisyonu veya HSYK'da olduğu, mahkemenin kendisinin görevlendirme yapamayacağı belirtildi.


KANUN NE DİYOR?

Madde 27/4: Ret isteminin kabulü halinde, davaya bakmakla bir başka hâkim veya mahkeme görevlendirilir.

3. TAHLİYE KARARLARI: Bu aşamadan sonra 32. Asliye Ceza Mahkemesi, savcılıktan dosyalar gönderilmemesine rağmen bütün sanıkların tahliyesine karar verdi. Mahkemenin yetkisi olmayan bir konuda verdiği kararların yok hükmünde olduğu, CMK'ya göre tutukluluğa itiraz konusunda tek yetkilinin sulh ceza hakimlikleri olduğu görüşü öne çıktı.


KANUN NE DİYOR:

Madde 101/1: Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından ... karar verilir.

Madde 268/3-a: Sulh ceza hâkimliği kararlarına yapılan itirazların incelenmesi, o yerde birden fazla sulh ceza hâkimliğinin bulunması hâlinde, numara olarak kendisini izleyen hâkimliğe; son numaralı hâkimlik için bir numaralı hâkimliğe ... aittir.


4. KESİN KARAR "YOK HÜKMÜNDE" SAYILDI: 32. Asliye Ceza Mahkemesinin tahliye kararlarının uygulanmaması için İstanbul 10. Sulh Ceza Mahkemesi devreye girdi. Mahkeme, savcılığın talebi üzerine tahliye kararlarının yok hükmünde olduğuna karar verdi ve tahliye kararları uygulanmadı. Ancak bu karar da yine tartışma çıkardı. Asliye Ceza Mahkemesi'nin verdiği kararın hukuken geçersiz olsa da bunun tespitinin ve ortadan kaldırılmasının sulh ceza hakimi tarafından yapılamayacağı, olsa olsa kanun yararına bozma yoluyla Yargıtay'a götürülebileceği ifade edildi.


KANUN NE DİYOR?

Madde 271/4: Merciin, itiraz üzerine verdiği kararları kesindir.

Madde 309/1: Hâkim veya mahkeme tarafından verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümde hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması istemini, yasal nedenlerini belirterek Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirir.

"Psikolojik üstünlük"

Cemaat kanadı, her şeye rağmen yargıdaki sayısal gücüyle önümüzdeki dönemde de hükümete yeni sürprizler yaşatabileceğini "tahliye kararı" aldırarak göstermiş oldu. Tahliye kararlarının alınmasına giden süreç hukukun zorlanmasının açık işaretlerini veriyordu ancak yine de bir mahkeme kararının "yok sayılması" usulü de en az tahliye kararlarına giden süreç kadar tartışmalıydı.

Hükümet ile cemaat arasındaki kavga kendisini en çok güvenlik ve yargı bürokrasinindeki karşılıklı hamlelerle gösteriyordu. Hükümetin çok çeşitli yöntemlerle polis içindeki cemaate yakın isimleri etkisiz pozisyonlara atamasının ardından yargıda da HSYK seçimlerini hükümetin destek verdiği listenin kazanmasıyla psikolojik ve fiziksel üstünlük hükümete geçmişti. Ancak cemaat listesinin HSYK seçimini kaybetse de 5 bine yakın bir oy alması, yargıda işlerin hükümet açısından çok kolay olmayacağının işaretiydi. Nitekim hükümetin paralel yapıya ilişkin en büyük soruşturmasında yaşanan gelişmeler bu iddiayı doğrulamış oldu. Karaca ve polislerin avukatlarının baştan sona bir plan dahilinde yürüttükleri anlaşılan "tahliye" hamlesi, her ne kadar mahkeme kararının yok sayılarak yerine getirilmese de hükümetin cemaat karşısında bir süreder yaşadığı psikolojik üstünlüğü dengeleme açısından önemli bir işlev gördü.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder