5 Aralık 2011 Pazartesi

Ayrı gayrı

GÖKÇER TAHİNCİOĞLU

Ankara'nın güneşli ama güneşe inat soğuk havası.
Doğukent Caddesi'ne konuşlanmış trafik ekibi, olağan koşullarda 50-60 kilometre ile gidilmesi imkansız yolda hız kontrolü yapıyor.
Dikkatliler, daha önce bir arkadaşları burada trafik terörüne kurban gitti.
Yolun güvenli bir bölümünde, anons edilen arabaları sağa çekip ceza yazıyorlar.

* * *

Çocuklarını doktora götürmüş, işe geç kalmış bir çiftin bulunduğu arabaya işaret ediyor polis.
Arkada çocuk huysuz. Sabah saatlerini çoktan geride bırakmış, hala işe gidememiş çift huysuz.
Daha önce camları patlatılan araçlarından ruhsatları, kimlikleri, belgelerinin bulunduğu çanta çalınmıştı.
Şimdi üzerine bir de ceza.
Huysuz huysuz, hırsızlık tutanağını çıkartıp, hırsızlığın üzerinden vakit geçtiğini, hala belgeleri çıkartamadığını anlatıp, yardım istiyor adam.
Razı da kaderine bir umut, anlayış bekliyor işte.
Gayet kibar polis, "biz hız kontrolü yapıyoruz, ihmal etmeyin, çıkartın bir an önce belgelerinizi" diyor.
Birlikte yanaşıyorlar işlemleri yapacak polisin bulunduğu ekip aracına.
Kayıp ehliyetin numarasını soruyorlar, "Hatırlamıyorsanız merkezden sorarız, olmadı eşinizin ehliyetine yazarız, sorun değil" diyorlar, "Çocuk üşümesin, bir an önce gidin" diyerek iyi niyetlerini de bildiriyorlar bir de.

* * *

Merkeze kimlik bilgilerini bildirmek üzere nüfus cüzdanını aldıklarında, güneşli ama soğuk hava "ötekiye" bürünüyor birdenbire.
Biraz önce yol ve yöntem öneren polis başlıyor söze:
"Sizin bu ülkede sorumluluk sahibi olmayı öğrenmeniz gerekiyor. İstediğiniz herşeyi yapamazsınız."
Şaşkın adam, anlamıyor.
"Yapamazsınız öyle her istediğinizi, sorumluluk sahibi olun biraz."
Ardı ardına merkeze sorular yöneltiyor; "Trafik sigortası var mı, muayenesi var mı, kimlik bilgileriyle ilgili sorun var mı?"
"Daha 2 dakika önce farklı konuşuyordunuz, ne oldu ki şimdi, bu tavrın nedeni nedir?" diye soruyor, Doğukent Caddesi'nde, kimliğinde "Doğu" yazan adam.

* * *

Yüzünü çevirip bakmıyor araçtaki polis, ne denilse yok sayıyor, mırıldanmaya başlıyor sinirle; "Sorumluluğunuzu bilin, sorumluluğunuzu bilin."
Uzayıp, bitmeyen işlemler nedeniyle meraklanan kadın ve çocuk da iniyor arabadan. Neler olup bittiğini soruyor, anlamaya çalışıyorlar "ötekileştirmenin" nedenini.
Ne denilse yanıt yok.
Büyük bir hırsla son bir soru:
"Bunlardan işlem yapacağım. Hepsini yazacağım şimdi, yazayım mı, yazayım mı?"
Neler olup bittiğini ancak anlayabilen aile, "Yazın yazabildiğinizi" diye yanıt veriyor, öyle söylenmese de yazacak da bir derse daha ihtiyaç duyuyor.
Vızır vızır geçiyor arabalar, birkaçını durduruyor diğer polis. Yeniden yol vermesi sadece dakikalar alıyor.
"Onları neden bırakıyorsun?"
"Şu geçen Başbakanlık'ın, şu geçen Yargıtay'dan" diye bin tane devlet kurumunu sayıyor diğer polis.
"Diğer durdurduklarına neden radar dışında soru sormuyorsun, neden bir tek biz?"
Yanıtsız kalıyor soru.
Son bir kez vatandaşların sorumlulukları anımsatılıp, uzatılıyor ceza; 600 TL.
"50 TL'sini de yazmadım" diyor, ilk kez kafasını kaldırıp, polis.
"Yaz, onu da yaz" yanıtını alınca, "Makbuzda yer kalmadı" diyor.

* * *

"Neden yaptığını biliyoruz bunu" diye haykırsa da çift, kimseye yaşadıklarının nedenlerini kanıtlayamayacağını biliyor.
"Şikayet edeceğiz" dese de sonuç alınamayacağını biliyor, oturuyorlar yerli yerlerine.
Kitabına uygun herşey.
İşlemler tamam.
Doğukent Caddesi'nde "öteki".
Sonrasında durumun anlatıldığı "halden anlayan" birkaç polisin iyi dilekleri teselli olsa da bir parça, kırılan camların parçaları onarılmıyor öyle kolayca.
Ankara'nın güneşli ama soğuk havası.
Vızır vızır arabalar.
Bir ayrım tutanağı.
"Birlik, beraberlik",
Sloganlar, sloganlar...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder