22 Şubat 2016 Pazartesi

Sınırda asker-IŞİD işbirliğinin belgeleri


KEMAL GÖKTAŞ
ANKARA - Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam eden IŞİD dava dosyasında, IŞİD’in Türkiye sınırından sorumlu 'Emir’i olan ve savcılık belgelerine göre Türkiye'ye bomba geçişlerini organize eden Ebu Ali kod adlı Mustafa Demir ile sınırda görevli rütbeli askerler arasında çok sayıda telefon görüşmesi yer aldı. Mustafa Demir'in adı, Ankara patlamasının talimatını veren İlhami Balı ile yakın irtibatları nedeniyle de geçmişti. 
Skandal, yakınları IŞİD’e katılan 6 vatandaşın savcılığa başvurmasının ardından başlatılan soruşturmada ortaya çıktı. 19 kişi hakkında iletişimin tespiti kararları alındı. Savcı Derda Gökmen, 27 şüpheli hakkında dava açtı. Sanıklar arasında IŞİD yöneticisi olmakla suçlanan ve halen Suriye'de bulunan Mustafa Demir ile İlhami Balı da yer alıyordu. Gökmen, “dinleme sırasında başka bir suçun ortaya çıktığı gerekçesiyle” ayrı bir soruşturma başlattı ancak dosyayı “yetkisizlik” kararıyla Gaziantep 5. Zırhlı Tugay Komutanlığı Askeri Savcılığı’na gönderdi. 
Ankara Başsavcılığı, bir bölümü Cumhuriyet’te yayınlanan ve isimler gizlenerek Gaziantep Askeri Savcılığına gönderilen telefon görüşmeleri ile ilgili olarak “IŞİD mensupları ile askerler arasında görüşme olmadığını” ileri sürmüştü. Görüşmelerin kaçakçılarla askerler arasında olduğunu ileri süren Başsavcılık, suçun da “kaçakçılık” faaliyeti kapsamında olduğunu belirtmişti. Oysa Cumhuriyet’in ulaştığı belgeler, Ankara patlamasının talimatını veren İlhami Balı'nın üstünde yer alan Ebu Ali kod adlı Mustafa Demir ile askerlerin yaptığı çok sayıda telefon görüşmesi kaydının dava dosyasında olduğunu ortaya koydu. Başsavcılığın kaçakçılık olduğunu ileri sürdüğü görüşme içerikleri ise sınırda askerin IŞİD ile ortak hareket ettiğini gösterdi. Tapelerde, rütbeli askerlerle Demir’in sınırda yüz yüze görüşmeler de yaptıkları da yer aldı.  Tapeler ve soruşturma belgeleri, Demir’in sınırda kaçakçılardan zekat adı altında para aldığını ve askerlerle geçişler konusunda işbirliği yaptıklarını ortaya çıkardı. 

20 Ocak 2016 Çarşamba

Niğde’de takas kuşkusuna karşı ilk defa net görüntü


KEMAL GÖKTAŞ
Niğde’de 2’si güvenlik görevlisi biri sivil vatandaş 3 kişiyi öldürdükleri ve IŞİD üyesi oldukları iddiasıyla yargılanan sanıklar davada “takas” kuşkusunu dağıtacak önemli bir adım atıldı. Niğde’deki duruşmada ilk defa Ankara Sincan F Tipi Cezaevi ile renkli ve net SEGBİS (Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi) bağlantısı kuruldu. Duruşmaların bayından itibaren ilk defa sanıkları net biçimde gören müdahil avukatlarından Ali Çil “Bana göre tereddüt ortadan kalkmıştır” dedi. 
Alman vatandaşı Benyamin Xu, İsviçre vatandaşı Çendrim Ramadani ile Makedonyalı Muhammed Zakiri'nin de aralarında bulunduğu 4'ü tutuklu, 2'si firari 11 sanığın yargılandığı davanın 6. duruşması bugün Niğde Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. 
Mahkemeye şehit astsubayın annesi Hatice Kozanoğlu, babası Duran Kozanoğlu, kardeşleri Şuayp ve Tayfun Kozanoğlu ile şehit polis Adem Çoban'ın ailesinden babası Mevlüt Çoban katıldı. 

“Bir takas lafıdır gidiyor”

Mahkeme Başkanı Onur Yerdelen duruşmanın başında “Bugün (dün) bazı gazetelerin birinci sayfalarında takas gölgesinde duruşma yapıldığı yazılmış. Bir takas lafıdır gidiyor. Kalbiniz rahat olsun, bir takas lafı aldı başını gidiyor. Sanıklar işte huzurunuzda, suçlu çıkarlarsa cezalarını çekecekler” dedi. 
Bunun   ardından ilk defa Sincan F Tipi Cezaevi’ndeki sanıklarla sağlıklı bir SEGBİS bağlantısı kuruldu. Önceki flu görüntülerin yerine, bu duruşmada renkli ve net bir görüntü ekrana yansıdı. Taraflar ve avukatlar da bu görüntülerden 3 tutuklu sanığı net biçimde görebildi. Mahkeme Başkanı da kuşkuları dağıtabilmek için sanıkların yüzüne özellikle zum yaptırdı. Ayrıca Başkan, sanıklardan birinin öne gelmesini istedi ve görevliler sanığı öne getirdi.  Sanıklar, Mahkeme Başkanı’nın tercüman aracılığıyla sorduğu soruların hiçbirine yanıt vermedi. Sanıkların sorulara “evet” ya da “hayır” gibi yanıtlar bile vermeyerek hiç konuşmamaları da dikkat çekti. Sanıklar mahkeme başkanının “sorulara neden yanıt vermediklerine” ilişkin sorusuna da yanıt vermediler. Dava, olay sırasında yaralananların duyu kaybı olup olmadığının tespit edilmesi için gereken süre nedeniyle 17 Mart tarihine ertelendi...

“Tereddüdümüz kalmadı” 

Önceki gün Cumhuriyet’e mahkemenin takas kuşkusunu dağıtması gerektiğini söyleyen müdahil avukatlardan Ali Çil, dünkü duruşmadan sonra “Bugün net olarak göründüler. SEGBİS’de hepsini gördük. Mahkeme Başkanı da tek tek zum yaptırdı. Bana göre tereddüt ortadan kalkmıştır” dedi. Çil, mahkemenin sanıkları duruşmaya getirterek bu tartışmaları daha önce ortadan kaldırması gerektiğini de belirterek “Böyle bir tartışmayla davayı yönlendirmek anlamsız oldu. Davanın özünü tartışmak yerine sanıkları tartıştık” dedi.  Çil, sanıkların sorulara hiçbir şekilde yanıt vermedikleri de belirterek “Ses tonlarını daha duyamadık” dedi.

Niğde IŞİD davasında duruşma günü: Avukatları bile sanıkları görmedi


KEMAL GÖKTAŞ
Niğde’de IŞİD’lilerin bir polis, bir asker ve bir sivil vatandaşı öldürmeleriyle ilgili davada bugün “takas” kuşkusu altında duruşma yapılacak. Ankara Sincan F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan sanıkların Niğde’deki duruşma salonuna hiç getirilmemeleri ve SEGBİS (Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi) üzerinden yapılan video bağlantısının hep flu olması nedeniyle soru işaretleri altında yapılan yargılamada, sanık avukatlarının da müvekkillerini cezaevinde hiç ziyaret etmedikleri ortaya çıktı.

19 Ocak 2016 Salı

AİHM'in ilk tedbir kararı Hüseyin’i kurtaramadı




KEMAL GÖKTAŞ
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), sokağa çıkma yasakları ve operasyonlar ile ilgili ilk tedbir kararı 16 yaşındaki başvurucu Hüseyin Paksoy’u kurtarmaya yetmedi. AİHM, Cizre'de yaralanan 16 yaşındaki Hüseyin Paksoy'a ambulans ulaştırılmaması nedeniyle hayatının tehlikede olduğu gerekçesiyle yapılan başvuruda, hükümetten Paksoy'un yaşam hakkının ve vücut bütünlüğünün korunması için her türlü tedbiri almasına karar verdi. AİHM'in bu kararının avukatına gönderildiği saatlerde ise Paksoy yaşamını kaybetti. AİHM kararı Paksoy'u kurtaramasa da bundan sonra benzer durumlarda AİHM'in tedbir kararı vereceğinin işareti oldu. AİHM'in tedbir kararlarının artması ise bölgedeki sokağa çıkma yasağı sırasında yapılan operasyonların yöntemini uluslararası alanda tartışmaya açacak.

18 Ocak 2016 Pazartesi

Ankara katliamının 100. gününde rapor: Kamu görevlilerine kasten öldürmeden soruşturma açılsın


KEMAL GÖKTAŞ
Ankara Tren Garı’nda 10 Ekim’deki Barış mitingine yönelik 100 kişinin ölümüne neden olan intihar saldırıları ile ilgili olarak Ankara Barosu avukatlarının hazırladığı raporda kamu görevlilerinin “kasten veya olası kastla” öldürme suçlarından bağımsız bir heyet tarafından soruşturulması istendi. Raporda polisin patlamadan sonra TOMA ile su sıktığı, gaz bombası attığı ve biber gazı sıktığı tanık ifadeleriyle anlatılırken olay yerinde olan bir tanık avukatın bu durumun en az 15-20 kişinin ölümüne neden olduğu iddiasına yer verildi. Raporda yaralıları polis aracıyla hastaneye götüren kişinin de “kamu malına zarar” suçundan gözaltına alındığı belirtildi. Kısıtlılık kararı nedeniyle ailelere ve avukatlarına hiçbir belgenin verilmediği belirtilen raporda, ailelerin otopsi raporlarını dahi hala alamadıkları vurgulandı.

16 Ocak 2016 Cumartesi

Akademisyenlere operasyonda hukuk skandalları


Her savcılık keyfi soruşturma açtı

KEMAL GÖKTAŞ
Barış İçin Akademisyenler Grubu’na yönelik çeşitli illerde tam bir hukuk skandalı olarak özetlenebilecek ev baskınları, gözaltılar ve tutuklamaya sevk kararları verildi. Bursa, Bolu, Kocaeli ve Erzurum’da savcılıklar gözaltına alınan akademisyenlere Terörle Mücadele Kanunu’nun 7. maddesinde düzenlenen “terör örgütü propagandası” suçlaması yöneltti.  Bursa’da Terörle Mücadele polisinin sorgusunda, bildirinin KCK Eşbaşkanı Bese Hozat’ın bir internet sitesine yaptığı “tüm aydın ve demokratik çevreler ve Kürtler özyönetim ilanlarına sahip çıkmalı”  açıklamasının “talimat” olduğu ve bildirinin bu talimat üzerine yazıldığı ileri sürüldü. Erzurum’da gözaltına alınan akademisyene “PKK’yı terör örgütü olarak görüyor musunuz?” diye sordu. Akademisyenin avukatı soruya “Kimse düşünce ve kanaatini açıklamaya zorlanamaz” diyerek itiraz etti. Ankara Başsavcılığı ise diğer illerdeki savcılıkların aksine, bildiride terör propagandası suçlamasına yönelik bir unsur bulmadı ve dosyayı Türk Ceza Kanunu’nun “devleti alenen aşağılama” suçunun düzenlendiği 301. maddesinden soruşturma yapması için Basın Savcılığı’na gönderdi.

14 Ocak 2016 Perşembe

Hükümet, AİHM'de sokağa çıkma yasaklarını savundu: "Güvenlik güçlerinin eylemleri nedeniyle sivil ölümle sonuçlanan olay yok"


İşte hükümetin savunması
* Hükümet, sokağa çıkma yasağı ve operasyonları Suruç ve Ankara katliamlarına bağladı...
* Hükümetin savunmasında IŞİD'in adı yok: Hükümet Suruç ve Ankara'yı IŞİD'den söz etmeden anlattı
* “PKK, öldürülen teröristlerin sivil olduğu imajını vermeye çalışıyor”
* “PKK, silahla  özerklik kurmak için saldırılarını artırdı”

KEMAL GÖKTAŞ
ANKARA - Hükümetin sokağa çıkma yasakları ile ilgili AİHM’e gönderdiği savunmada, Suruç ve Ankara patlamalarını IŞİD’in adını anmadan dile getirdiği ve özellikle Suruç patlamasından sonra terörün arttığını vurguladığı ortaya çıktı. Suruç ve Ankara katliamlarının failinin belirtilmediği savunda, sokağa çıkma yasağı ilan edilen yerlerde yapılan operasyonlarda sivillerin öldürüldüğü iddiasına karşılık olarak da “PKK, öldürülen teröristlerin sivil olduğu imajını vermeye çalışmaktadır. PKK, YDG-H aracılığıyla silahlı bir güçle özerk bir yönetim yaratmak için terör saldırılarını arttırmıştır” denildi.

11 Ocak 2016 Pazartesi

Porno görüntü bulundurmaya, çocuklara porno izletmekten daha ağır ceza

Yargıtay, doğal cinsel ilişkiyi tarif etti, geri kalanı sapıklık ilan etti
Yargıtay’a göre eşcinsel ilişki, hayvanlarla ilişkiyle eşdeğer

KEMAL GÖKTAŞ
Yargıtay’ın doğal olmayan cinsel ilişkinin neler olduğuna ilişkin içtihatları nedeniyle çocuklara pornografik ürünler izletmenin cezası, “oral, anal, eşcinsel, grup veya alet kullanılan” ilişki içeren görüntüleri bulundurmanın cezasından daha hafif kaldı. Yargıtay’ın “resmi cinsel ilişki” tanımı yapmaktan kaçınmadığı kararı da bu tanım dışında kalan bütün ilişki biçimlerinin “doğal olmayan” ilişki olarak değerlendirildiği ve çocuklara porno izletmenin cezasının daha hafif cezaya tabi olduğunu ortaya koydu.

3 Aralık 2015 Perşembe

Tahir Elçi'ye metroda, sokakta "niye öyle dedin" sorgusu...

Türkan Elçi röportajının tam metni


KEMAL GÖKTAŞ

Diyarbakır’da çıkan bir çatışmanın ardından ensesine gelen tek kurşunla öldürülen Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi’nin eşi Türkan Elçi, eşinin bir suikaste kurban gittiğine inandığını söyledi. Olayın aydınlanacağına inanmadığını, ancak Cumhurbaşkanı, Başbakan ve bakanların aramasını önemli bulduğunu söyleyen Elçi, CNN Türk’te söylediği sözler nedeniyle hakkında soruşturma açılan ve tutuklama istemi hakimlikçe reddedilen eşi için “Keşke tutuklansaydı” dedi. Elçi, taziyeleri kabul ettiği evlerinde yaptığımız görüşmede sorularımızı şöyle yanıtladı:

Siz görüntüleri izleyebildiniz mi?

Hayır, izleyemedim.

Olayla ilgili sizin görüşünüz ne?

Arkadaşların anlatımından benim çıkardığım, Tahir’in bir suikaste kurban gittiğine inanıyorum. Çünkü çatışma olmuş olamaz. Tahir’in kaçamadığı, koşamadığı için orda kaldığı gibi yorumlar var. Bunlar çok safça yorumlar. Kaçmış olsaydı bile planlı bir şey olduğu için, bilerek, tasarlayarak, yerini tespit ederek sadece Tahir’i hedef aldıkları için kurtulamazdı. Polisle karşı taraf arasında bir çatışma çıktı da bu çatışmadan dolayı arada gitti gibi bir şey yok. Öyle olsaydı başka yaralılar da olurdu, başka insanlar da ölmüş olurdu. Niye hiç kimse değil bir tek Tahir vuruluyor, tek kurşunla ensesinden vuruluyor. Vücudunun her hangi bir bölgesine gelse, rastgele bir kurşunla gitti derdik. Öyle bir şey yok. 

Suikast yapılmasının bir nedeni var mı?

Bunun için konumu müsaitti. Her kesim için sevilen bir insan olduğu için böyle bir şeyle karşılık buldu, hayatı sonlandırıldı. Bir tek tarafın adamı olmuş olsaydı ona yönelik bir şey olmayacaktı. Adım gibi eminim.  20 yıldır çok aktif bir insandı. Gözü karaydı.  

Sosyal medyada, hastane önünde “kahrolsun PKK” dediğiniz iddia ediliyor.

Böyle bir şey olmadı. Bilmediğim bir şeyle ilgili ben nasıl bir yorum yapabilirim. Hiçbir gazeteci ile görüşmedim. Bunlara çk üzüldüm. Bir acı yaşarken anormal yalanlarla karşılaşmak acıyı daha da artırıyor. Bu konuda Tahir’i biraz daha iyi anladım.  Tahir’in sosyal medya ile, kirli medya ile nasıl cebelleştiğini, ne kadar zor anlar yaşadığını daha iyi anladım. Ben öyle çok aktif biri değilim. Çoğu zaman haber kaynağım Tahir’di. Bugün fark ettim, bu iş zor bir işmiş. Söylemediğim bir şeyi söylemişim gibi haber yapıyorlar. Tahir’in söylediği bir kelime üzerinden de hayatı sonlandırıldı. CNN Türk’teki açıklamasından sonra her şey döndü ve bu onun hayatına mal oldu. 


Tehlikeler konusunda onu uyardığınız oluyor muydu?

Çok, çok, çok uyardım Tahir’i. Ben ona benzemiyorum. Belki annelik duygusuyla ona göre daha korkak ve işleri frenlemeye çalışan pozisyonum vardı, ama maalesef yeterli gelmedi. Bir çocuğu nasıl anne servise bindirip okula gönderirken ‘bunu yapma, şöyle yapma’ diye öğütler verir ya.. Bizde de bu bir gelenekti. Tahir sabahları çıktığı zaman ben uyarırdım. “Tahir aman dikkat et, çok da kimseye fazla dokunmayacak şeyler söyleme. Zarar görmeni istemiyorum” diye..  Bu kadar acı, işkence görmüş bir insanın biraz daha rahat bir hayat yaşama hakkına sahip olduğunu düşünürdüm. Bu bencilce bir şey değildi. Belki birazcık kadınlık, annelik duygularıydı. Dediklerimin haklı olduğunu bilse bile önüne geçmek istemiyordu.

-Son günlerde biraz daha mı tedirgin oldunuz?

Çok.. Geçen hafta sonu İstanbul’daydık. Metroda insanlar yanımıza gelip konuşmaya başladı. ‘Tahir bey PKK terör örgütü değildir derken siz buna inanarak mı söylediniz? Bunu hangi amaçla söylediniz?’ diye soruyorlardı. Yolda durdurup soranlar oluyordu. O kişinin niyetini ilk başta algılayamıyorsun, bilemiyorsun, korkuyorsun. Ama kötü niyetle, saldırganlık niyetiyle gelen insanlar bile Tahir’in gülerek verdiği yanıtlar ve ikna ediciliği karşısında yanımızdan olumlu duygularla ayrılıyordu. “Ben bunu barışa hizmet amaçlı söylüyorum. Herhangi bir kesimin sözcülüğünü yapmak anlamında söylemiyorum Öyle bir niyetim yok. Toplum kaostan kurtulsun, daha iyi günlere doğru gidelim, hep beraber yaşayabilelim” dediğinde karşı taraf ikna oluyordu.

Savcılığa ifade vermeye gittiği zaman korktunuz mu  tutuklanır diye?

O değil ama ben çok korktum. Çok demoralize oldum. Kararı uygulama tarzları, onu polislerle, panzerlerle, gövde gösterisi ile makamından almaları beni biraz acıttı. Ben kime yaparlarsa da Tahir’e yapmazlar diyordum.  Tahir’in tutumu belliydi. Bir açıklamadan dolayı böyle bir muamelenin yapılmış olması beni de onu da rencide etti, üzdü de.Eşyalarını topladım, valizini baroda ona verdim. ‘Tutuklanırsan ben yarın İstanbul’a geliyorum’ dedim. İkimiz de tutuklama bekliyorduk. Ama şu anda ‘keşke tutuklansaydı ve böyle bir şeyle karşılaşmasaydık’ diyorum. İnsan bazen tutuklanmaya da keşke diyebiliyormuş. Tutuklanmayı bu kadar da büyütmeseydim diye kendime de kızıyorum. Ben biraz da Tahir’in sağlık problemlerinden korktum. Kalp hastasıyı, by- pass olması gerekiyordu aslında. 2 yıl arayla 2 kez stent taktırdık. Günde bir torba ilaç içiyordu.

Keşke hiç söylemeseydim o sözleri dedi mi hiç?

Hayır, demedi. Biraz o atmosferin etkisiyle söyledi onu. Tahir bu mevzunun salt ‘Terör meselesidir’ diyerek üstünü kapatmanın çözümden uzaklaştıracağını düşünüyordu.

PKK şiddetini de eleştiren açıklamaları olduğu söylendi…

Cizre, Silvan raporları var. Tahir hiçbir zaman ‘hendekler iyidir, yapılmalıdır, bu halk mücadelesidir’ demedi. Bunun doğru olmadığını en radikal bir şekilde her yerde, her platformda  çok net bir şekilde çekinmeden söyledi.

Son dönemde en çok neyi mesele ediyordu?

Türkiye’nin Suriyelileşmesinden, Halep haline gelmesinden korkuyordu. Halep’te bütün tarihi eserler yıkıldı, insanlar göç etmeye başladı. Hüsranlı şehir havasının burada da olmasını istemiyordu. ‘Her ne olursa olsun, biz sorunları demokratik yollarla da çözebiliriz. Şiddetle, barikat kurmayla, hendek kazmayla, sivil insanın zarar görebileceği adımlar atarak değil, demokratik yollarla çözülebileceğine çok inanıyordu.

Bunları söylediği için baskı görüyor muydu?

Hayır, tehdit mahiyetinde, onu rahatsız edecek bir şey yoktu. Sadece bazen sosyal medyada eleştiri düzeyinde oluyordu.  Örneğin, Nusaybin’de bir muhabire saldırı, haber yapılmasına engelleme olmuştu. Tahir de Twitter’da ‘sen muhabirin haber alma hakkını engelleyemezsin’ diye yazdı. Birileri de ‘samimi değilsin, yalakalık yapıyorsun’ diye yazmış. Ama asla öyle bir tehdit almadı.

Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın sizi hemen aramasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Cumhurbaşkanı, Başbakan, Başbakanın eşi, Adalet ve İçişleri bakanları aradı...  Aramalarını ben bir adım olarak düşünüyorum. Çünkü ciddiye almayıp; farklı bir zaviyeden baktığın zaman, ‘yaptıkları bellidir, çözümsüzlüğe gidiyoruz, aramış ne aramamış ne’ gibi bir yaklaşımım yok. Öyle olursa ben Tahir’in çizgisinden uzaklaşmış olurum. Tahir en ufak gördüğü umut ışığını sahiplenirdi. Gelecek güzel günlere inanırdı. Ben bu aramaları da hep o umutla yorumladım. Başbakan veya Cumhurbaşkanı arayıp ‘aydınlatacağız’ dediklerinde farklı bir tepki verebilir miydim?  Hayır. Tahir de olsa nezaketi elden bırakmaz, ‘görüşmek istemiyorum’ demezdi. Duygusallık olurdu. En acı günümde aradılar. Duygusallığa kapılmam, tepkisel davranmam benim duruşuma yakışmazdı. Olayları her yönüyle değerlendirmek lazım. Benim o olayı sıcağı sıcağına ‘bu yaptı şu yaptı’ deme lüksüm yoktu. Bazen insanın bilemediği şeyler oluyor. Ben suçlamaları sadece bir yöne doğru yapmış olsam belki gerçekleri görmeme gibi bir zaafa da düşebilirim. Tahir de emin olmadığı bir konuda yorum yapmazdı. Benim 20 yıllık onun yanında bir çıraklığım var. Bu yaptı, şu yaptı bilemem. Ama neden suikast diyorum? Başka biri niye değil sadece o. Ve ensede tek kurşunla vurulması. Hasbelkader bir şey olmamış, planlı gidilmiş. Çünkü hangi saatte basın açıklamasının yapılacağı dünya aleme duyurulmuş. Tahir’in orada olduğunu biliyorlar.
Bu olayın aydınlanacağına inanıyor musunuz?
Ben inanmıyorum. Okuduğum metinde faili meçhullere vurgu yaptım çünkü deneyimlerimiz faili meçhullerin yıllardır çözülemediğini gösteriyor. Ama belki birilerinin bir umut vermesi, bir şeyleri çözebilme anlamında yaklaşması da önemli. Tamam çözülmeyebilir. Senin kafan yılların güvensizliği ile şekillenmiş. Kafanın içinde örümcek ağı gibi örülmüş o güvensizlikler. Bazı faili meçhuller aydınlanmış olsaydı ben derdim ki bu da sonuçlanacak, çözümlenecek diye umut edebilirdim. Ama benim acımı paylaştıklarını söylediler. Özellikle başbakan, çok çok üzüldüğünü söyledi. Eşi de ‘bir kadın olarak anne olarak sizi anlıyorum’ dedi. Çocukların yaşlarını sordular. Güvenirsin ya da güvenmezsin ayrı bir şey, böyle bir dille dile getirilmiş duyguların samimiyetine inanmıyorum demek bence yakışık almaz.
Törenlerde çok metin bir duruş sergilediniz…
Benim yapımdır. Tahir her zaman bana “Ben önce ölmek istiyorum. Çünkü sen çocuklara sahip çıkacağına inanıyorum” derdi. Tahir de aslında bir çocuktu. İçinde bir çocuk vardı. Çok duygusaldı. Ben onu da sürekli uyarırdım. “Tahir öyle değil böyle”  diye. Ama hiçbir zaman alınmazdı.
“En büyük fobisi bir çocuğun babasız kalmasıydı”
Tahir’i herkes gülümsemesiyle ve çok aceleci olmasıyla tanır. Bir de en büyük fobisi bir çocuğun babasız kalmasıydı. Faili meçhullerde bile onu en çok üzen şey çocukların yetim kalmasıydı. ‘Falanca kişinin çocuğu kaldı ortada, kaç yaşında’ derdi.  Ama şimdi aynı durumla kendisi de karşılaştı. İçine doğuyordu sanki. Arin’i üzgün gördüğü zaman “Peki bu çocuk bana bir şeyler olursa bu çocuk ne olur diye kaygılarını dile getirirdi.


“Törende ‘Tahir belki duyar diye’ konuştum”
Ben bu metni el yazısıyla dün gece uykusuz kalınca yazdım.  Aslında konuşmak istemiyordum. Bir zorunluluk gibi geliyordu. Ama gece uykusuz kaldım, düşünceler kafamı o kadar rahatsız etti ki  “Tahir faili meçhullerle ilgilendi, onunla ilgili bir şey yazabilir miyim” diye düşündüm. Şiirle, öyküyle ilgili çalışmalarım da var. Tahir’in çantası yanı  başımdaydı. Onun bloknotlarına yazdım.  ‘Okusam belki Tahir duyar beni’ diye düşündüm. Biraz da onun duyma ihtimaline binaen okudum, yoksa bir mizanseni yerine getirmedim.

Cenazede kızınız Nazenin’in gözyaşyarı herkesi çok etkiledi. Kızıyla bağı nasıldı?

Çok duygusal bir baba-kız ilişkileri vardı. Kızımı çok narin, çok ince, hassas bir kız olarak yetiştirdi. Kızım 10-15 gün önce yurt dışı başvurusunda bulundu. Tahir gitmesini istemiyordu. Kızımın kararlı olduğunu görünce ‘Türkan çok istiyor, izin verelim gitsin’ dedi. Oturdu bütün  başvurularını İngilizce olarak hepsini kendisi yaptı.

“Klasik bir evliliğimiz yoktu”

Nerelisiniz, Tahir Bey’le nerede tanıştınız?

Ailem Diyarbakır’da yaşıyor. Akşemseddin Ortaokulunda Türkçe öğretmeniyim. Edebiyat mezunuyum. Ben Türkçeyi 8 yaşında öğrendim, babam Fransızca öğretmeniydi. Buna rağmen ben Türkçe bilmezim, sadece Kürtçe konuşurdum. Babamın bilinçli tercihiydi. Tahir Cizreli, ben Diyarbakırlıyım. Ortak arkadaşlarımız vardı, öyle tanıştık. 20-21 yıldır evliyiz.  Tahir’le bir evlilik ilişkisinden öte bir ilişkimiz vardı. Fikirsel birlikteliğimiz, dünyaya bakış açılarımız kimi zaman evliliğimizi ayakta tutan en önemli direk, temel taşı oldu. Klasik, sıradan bildiğimiz bir evlilik ilişkisi değildi. Türkiye’deki problemlere, Kürt sorununa yaklaşımımız, ikimizin de şiddeti onaylamaması gibi..

Siz Tahir Bey’i siyaseten nasıl tanımlarsınız?

İnsanların 20’li yaşlarda ülke sorunlarını çözme konusunda, farklı bakış açıları olabiliyor. Kimi zaman sosyalizm oluyor,  sağcıysa uç noktalara gidebiliyor. Ama belli bir dönemden sonra değişim, dönüşüm olabiliyor. Onda da çıkış noktası sola yakındı ama sonra dünyaya bakış açısı, olayları çözme biçimi olarak daha çok demokrasiye inanıyordu. Sorunun, demokratik yollarla çözüleceğine inanıyordu.

15 Ekim 2015 Perşembe

Başbakan o sözü canlı bombanın ailesine söylemiş: “İyi işte birbirlerine destek olurlar”



KEMAL GÖKTAŞ
Barış mitingine saldırı düzenleyenlerin Adıyaman’daki IŞİD yapılanmasının elemanlarının olduğunun ortaya çıkmasının ardından devlet yetkililerinin sorumluluğu tartışılırken çok çarpıcı bir ayrıntı gündeme geldi.  CHP’nin Adıyaman’daki IŞİD yapılanması ile ilgili hazırladığı raporda Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun oğlu ve gelini IŞİD’e katılan aileye söylediği “İyi işte, birbirlerine destek olurlar” sözünü canlı bomba Ömer Deniz Dündar’ın ailesine söylediği anlaşıldı.


8 Ekim 2015 Perşembe

Danıştay üyesi: "Alkol tüketmek temel hak ve özgürlüklere girmez"


KEMAL GÖKTAŞ
Valiliklerin il genelinde “keyfi” olarak uyguladıkları  alkollü içki yasağına, Danıştay vize vermedi. Danıştay 10. Dairesi, Afyonkarahisar Valiliği’nin “açıktan alkol almanın ve alkol satışının yasaklanmasına ilişkin” kararına karşı açılan davada yerel mahkemenin verdiği iptal kararını onadı. Danıştay kararına göre il genelinde açıkta alkol almanın ve satışı yasaklanamayacak, ancak “kamu düzeni ve güvenliğini bozan durumlarda” belirli bölgeler için yasak kararı alınabilecek.  Oyçokluğu ile alınan Danıştay kararına muhalefet şerhi yazan üye Ali Ürker, “açıkta alkollü içki tüketimi ve satılmasının, Anayasanın koruma altına aldığı temel hak ve özgürlüklerden hiçbirine girmediğini” savundu.

6 Ekim 2015 Salı

Savcılık, işkenceyi bir yana bıraktı, “Hükümeti Gezi’de yıkamadık, Soma’da yıkacağız” sloganını araştırdı, bulamadı


http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/382147/Savcilik_iskencenin_degil_isirilan_parmagin_pesinde.html


KEMAL GÖKTAŞ
 Soma Cumhuriyet Başsavcılığı, Soma’da maden kazasını protesto ederlerken polisin döverek gözaltına aldığı, spor salonunda kelepçeli olarak tuttuğu avukatların “işkence ve kötü muamele” iddiaları ile ilgili herhangi bir işlem yapmazken avukatlar ve birlikte gözaltına alınan diğer kişiler hakkında “derin bir inceleme” yürüttüğü anlaşıldı. Başsavcılık, polisin tutanağı doğrultusunda şüphelilerin "Katil AKP hesap verecek, Hükümeti Gezi'de yıkamadık Soma'da yıkacağız, Tayyip'in k…ği polisler" şeklinde slogan attıklarını ve bir polis memurunun “yüzeysel yaralanmaya yol açacak şekilde parmağını ısırdıkları” iddiasını araştırmak üzere görüntüleri bilirkişilere gönderdi. Bilirkişilerin bu sloganları tespit edememesi üzerine görüntüler Adli Tıp Kurumu’na gönderildi.
Soma’da Çağdaş Hukukçular Derneği üyesi bir grup avukat, 17 Mayıs 2014’de, Eğitim Sen önünde dövülerek gözaltına alındı. Çekilen görüntülerde avukatlara yapılan kötü muamelenin götürüldüğü kapalı spor salonunda da sürdüğü belirlendi.  Olaydan sonra avukatlar polisler hakkında suç duyurusunda bulunurken savcılık da polis tutanağı doğrultusunda aralarında avukatların da olduğu kişiler hakkında soruşturma açtı.

30 Eylül 2015 Çarşamba

Roboski kararını veren komutan terfi etti, Genelkurmay Başkanlığı yolu açık


KEMAL GÖKTAŞ
 Roboski’de 34 vatandaşın hayatını kaybettiği bombardımana karar verilen Genelkurmay’daki toplantının ayrıntıları ortaya çıktı. Dönemin Genelkurmay İstihbarat Başkanı Korgeneral Yaşar Güler, Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı’nda verdiği ifadede bombardıman kararını yaptıkları toplantıdan sonra aldıklarını anlattı ve kararın “uluslar arası hukuka göre meşru müdafa kapsamında doğru olduğunu” savundu.

CHP’lilerin Dersim tartışmasından Mengü'ye hapis cezası çıktı


Küfürlü tepkiye “Millet adına yaptım” savunması tutmadı

KEMAL GÖKTAŞ
Ankara 30. Asliye Ceza Mahkemesi, CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrukulu’na, Dersim tartışmaları nedeniyle hakaret eden eski CHP milletvekili Şahin Mengü’ye 2 ay 27 gün hapis cezası verdi. Mahkeme, Mengü’nün “Koruduğum değer Türk milleti adına Atatürk’e hakaret yapılmasına tepkidir” savunmasını yerinde bulmadı.

18 Eylül 2015 Cuma

Cizre’de soruşturma skandalı: Deliller toplanmadı, olay yeri incelemesi yapılmadı



 KEMAL GÖKTAŞ
Cizre'de ilçesinde sokağa çıkma yasağı ilan edilen günlerde yaşanan 21 sivil vatandaşın ölümüyle ilgili olarak savcılığın olay yeri incelemesi dahi yapmadığı ve delilleri toplamadığı belirtildi. Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi, sokağa çıkma yasağının kalkmasının üzerinden 5 gün geçmiş olmasına rağmen savcılığın failleri ortaya çıkaracak etkin bir soruşturma yürütmediğine dikkat çekerek toplanmayan delillerin çocukların elinde ve ayaklar altında gezdiğini ve çöplüğe gittiğini söyledi. Elçi adli makamlara bir an önce harekete geçerek delilleri toplama çağrısında bulunurken bu işlem için mahallelere gidecek kamu görevlilerine karşı “şiddette bulunulmaması” çağrısı da yaptı.

24 Ağustos 2015 Pazartesi

Açık cezaevi yoluyla "örtülü affa" devam


KEMAL GÖKTAŞ

Adalet Bakanlığı'nın hazırladığı yönetmelik değişikliği ile hükümlülerin kapalı cezaevinden açık cezaevine geçiş süresi yarı yarıya indirildi. Yönetmeliğin önceki halinde cezalarının 5'te 1'ini iyi halli olarak çeken hükümlülerin açık cezaevine geçişi öngörülürken değişiklikle bu oran 10'da 1 olarak düzenlendi. Açık cezaevinde 6 ay kalan hükümlülerin şartlı tahliye tarihine 1 yıl kala erken tahliye olabileceklerine ilişkin 2012'de yürürlüğe giren "örtülü af" düzenlemesi ile birlikte değerlendirildiğinde örtülü aftaki ceza indirimleri artmış oldu.


20 Ağustos 2015 Perşembe

Seçim hükümetinde Başbakan, diğer partilerin bakanlarını belirleyebilir mi?



KEMAL GÖKTAŞ

Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun hükümet kurma çalışmalarından 40 gün sonra sonuç alınamaması üzerine en güçlü olasılık olarak ortaya çıkan "seçim hükümeti"nin nasıl kurulacağı konusu tartışma yarattı. Anayasa'nın ilgili hükmünde hükümeti kurmakla görevlendirecek Başbakan'ın parti liderlerinden bakan listesi mi alacağı yoksa bakanları kendisinin mi belirleyeceği konusunda boşluk olması nedeniyle çeşitli görüşler ileri sürüldü. Eski AKP milletvekili ve Anayasa hukuku profesörü Zafer Üskül, boşluğun geçmişteki uygulamalara, teamüllere bakılarak çözülmesi gerektiğini belirterek "koalisyon hükümetlerinin kurulmasında izlenen yöntemin" uygun olduğunu belirtti.


19 Ağustos 2015 Çarşamba

Diyadin soruşturmasına da gizlilik kararı



Diyadin Sulh Ceza Hakimliği, savcılığın talebi üzerine iki fırın işçisi çocuğun öldürülmesine ilişkin yürütülen soruşturmada 'kısıtlama' (gizlilik) kararı verdi. Yasada kısıtlamanın müdafilere, yani şüphelinin avukatlarına yönelik olabileceği belirtilmesine rağmen, uygulamada yine öldürülenlerin ailelerinin avukatlarına da dosyadaki belgelere erişim kısıtlandı.

18 Ağustos 2015 Salı

Baskın Oran'a tehdit ve hakarete takipsizlik. Gerekçe: E-posta ABD'den gönderildi!

KEMAL GÖKTAŞ

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Baskın Oran'a ABD'de oturan bir kişinin gönderdiği ağır hakaret ve tehdit içerikli e-maile ilişkin suç duyurusundan ilginç gerekçelerle takipsizlik kararı çıktı. Oran'ın öldürülmekle tehdit edildiği e-mail için "hakaret"ten işlemi yapan savcılık ABD'den yapılan bu tür hakaret suçlarının yaptırımsız kalacağını belirterek takipsizlik kararı verdi. Kararda hem ilgili sitenin bağlı olduğu elektronik servis hizmetlerinin yurtdışı kaynaklı olması nedeniyle dijital delil elde edilmesinin mümkün olmadığı hem de ABD'de hakaret içeren ifadelerin suç olarak görülmemesi nedeniyle dava açılamayacağı belirtildi.