23 Kasım 2012 Cuma

Darbecinin kibiri


Ne kadar da haklılar, onlar, yaşadığımız kötücüllüğün "kurucu" babaları. O yüzden de yataklarında şekerleme yaparak yargılandıkları bu dava kibirlerini zerre eksiltmiyor.... 32 yıldır yanan yüreklerin çığlıkları o televizyon ekranlarında soğuyor... mahkeme salonunun nefessiz bırakan soluk renginde sesler anlamsızlaşıyor...

KEMAL GÖKTAŞ

Son birkaç yıldır, "sürreal" diye nitelediğimiz ne çok şey yaşadık. Çok değil 5-6 yıl önce hayal bile edemeyeceğimiz ne kadar çok 'durum', ne kadar çok olay peş peşe gözümüzün önünden akıp gitti. Tarih saatini geriye döndürme olanağımız olsaydı, 5-6 yıl öncesinden bugüne baksaydık neler hissederdik acaba?
Ya da biraz daha geriye gidebilse, 12 Eylül faşist darbesinin karanlık günlerinden, bugüne bakabilseydi insanlar... İşkencenin olağan olduğu, karakoldaki işkenceden sağ çıkıp cezaevindeki işkenceye adım atmanın sevinme vesilesi olduğu günlerden... O günlerde, işkencedeki birine, mesela filistin askısından yeni indirilmiş ya da falakadan yeni çıkmış bir gence, o işkencenin hesabının en üst düzeyde, darbeyi yapan kudretli paşalardan sorulacağını söyleseydik, bugün Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yapıldığı türde bir yargılamayı mı hayal ederdi?
Ona bugünkü yargılamayı izletseydik bir ekrandan ne düşünürdü?
Emsallerine göre çok dar olmasa da, insanı havasız bırakan bir mahkeme salonu.
Sanıkların kendileri yok ama görüntüleri, getirilselerdi oturacakları sıranın üzerindeki televizyon ekranından salona bakıyor.
İki cuntacı eskisi sorulara yanıt vermeyeceklerini ısrarla söylemelerine rağmen, avukatlar ve darbe mağdurları sorularını yöneltiyor.
İlk gün, biraz da tahrik edici olan sorulara kayıtsız kalamayan sanıklar bazı sorulara yanıt veriyor ama ikinci gün avukatlarının "kulaklarını çektiği" belli oluyor. Çıt yok. Bazen konuşmak, itiraz etmek istediklerini belli eden mimikler, el yüz hareketleri oluyor ama, derslerini iyi ezberlemişler: sorulara yanıt vermiyorlar.
İşkenceye ve cuntanın cinayetlerine ilişkin en ağır soruların karşısında kibirli bir yüz ifadesi ile duran paşalar. Avukatların, işkence mağdurlarının ya da yakınları asılan, işkencede, cezaevinde öldürülenler, yani bilcümle darbezedeler, kendilerine bakan darbecilerin görüntüsüne karşı yeterince öfkelenimiyor, seslerini yeterince yükseltemiyor, hatta belki sanık sandalyesinde otursalar, tereddütsüz darbecilere hakaret edecek, yüzlerine bağıracak insanlar, gerçeklikle sanallık arasında salınıp duran bir ses tonuyla sorularını adeta bir boşluğa yöneltiyor... Darbeci ise kibirle bakıyor. Bazen dudağını büzüyor, bazen hayır anlamında kaşları kalkıyor, bazen şaşırarak dinliyor ama hep kibirle bakıyor. Üstelik, 'demek ki öldü-ölecek' dedirten raporlara rağmen sıhhatli bir gülümse beliriyor bazen suratlarında...
Bu davanın gerçek bir darbe davası olmadığını, 12 Eylül'ün yarattığı kötülüğün, darbeci paşaları yargılayan o mahkeme salonlarında halen devam ettiğini bilmenin rahatlığı ve pervasızlığıyla savunma yapmışlardı zaten: biz kurucu iktidarız, bizi yargılayamazsınız.
Evet, ne kadar da haklılar, onlar, yaşadığımız kötücüllüğün "kurucu" babaları. O yüzden de yataklarında şekerleme yaparak yargılandıkları bu dava kibirlerini zerre eksiltmiyor.... 32 yıldır yanan yüreklerin çığlıkları o televizyon ekranlarında soğuyor... mahkeme salonunun nefessiz bırakan soluk renginde sesler anlamsızlaşıyor...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder