Kemal GÖKTAŞ
Hatay, doğasının ve toplumsal dokusunun avantajını ve zenginliğini yaşamak yerine, bir çoğu Türkiye'nin geri kalanına "abartılı" gelebilecek kaygıları günlük yaşamda derinden hisseden bir şehir olmuş durumda. Oysa Reyhanlı'daki katliam, Hataylıların bugüne kadar yaşadığı tedirginliğin ne kadar gerçek olduğu ve geleceğe ilişkin endişelerinin de bir o kadar gerçekleşebilir olduğunu gösteriyor.
Hatay'ı sarsan Reyhanlı'nın büyük çoğunluğu, yaklaşık yüzde 60-70'i, Sünni ve Arap. İlçede Türkmenler ikinci sırada geliyor. İlçede az sayıda da olsa Çerkes ve Kürt de yaşıyor. Birkaç kamu görevlisi ve aile sayılmazsa, ilçede Alevi yok. Belediye, AKP'li.
İlçede devlete olan güvenin onarılması güç biçimde sarsıldığına ilişkin en önemli gösterge ölü ve kayıp sayısına ilişkin kanaatlerde ortaya çıkıyor. Resmi makamların verdiği 50 ölü, 1 kayıp sayılarının aksini gösterecek bulgu olmamasına rağmen, halk 200'leri aşan ölü, 15 civarında kayıp olduğunu ısrarla dile getiriyor. Bombalı saldırılarda da peşinen "Suriyeli muhaliflerin" suçlanması boşuna değil.
IRKÇILIK MI? KORKUNUN VERDİĞİ ÖFKE Mİ?
Patlamadan sonra Suriyeli sığınmacılara yönelik araç taşlama ve linç girişimi olarak ortaya çıkan tepkilerin "ırkçılık" olarak algılanması ve Reyhanlı halkının topyekün suçlanması asla kabul edilebilir değil. Öncelikle patlamadan hemen sonra bir Suriyeli'nin dövülmesi ve ardından bazı araçların taşlanmasına rağmen, ilçedeki sayıları 50 bini aşan Suriyeli'lere yönelik kitlesel bir yönelimin olmaması önemli. Üstelik kendileri gibi Sünni Arap olan sığınmacılara yönelik tepkilerin ayrımcılık olduğu kabul edilse bile, bunun ırksal nedenlere dayanmadığını görmek gerekiyor.
Suriyelilere yönelik kışkırtmanın arkasında küçük provokatif gruplar var. Hatta bu grupların siyasal aidiyeti de kısık sesle de olsa dillendiriliyor ancak net olarak ifade edilmekten kaçınılıyor. Patlamadan sonra MHP'lilerin merkezden gelen 'sokağa çıkmayın' talimatıyla frene basmak zorunda kalmaları da provokatif olayların büyümemesinde önemli bir etken.
Sığınmacılara yönelik tepkilerin nedenleri çok çeşitli: Silahlı militanların ulu orta, çekinmeden dolaşması, bir çok olaya karışmaları, işyeri kurmaya başlamaları ve ucuz işgücü olarak "haksız rekabete" neden oldukları algısının yayılması...
ALEVİLERİN "TEHCİR" VE "SALDIRI" KORKUSU
Samandağ ve Antakya'da nüfusun önemli bir bölümünü oluşturan Aleviler, Suriye'deki olayların başlamasından bu yana Esad'ın Alevi olmasından kaynaklı kullanılan aşağılayıcı dilin kendilerini "ötekileştirdiğini" düşünüyor. Suriye'de "Alevilere ölüm" sloganı atan radikal militanların Hatay'da serbestçe dolaşması, Alevilerde silahın bir gün kendilerine döneceği endişesini büyütüyor. Devlet yetkililerinin de bu korkuyu giderecek adımlar atmadığı belirtiliyor.
Aleviler, "Esad'ın bir Alevi devleti kuracağı" iddiasını da farklı okuyor. İHD Şube Başkanı Mithat Can, "Aleviler, böyle bir devletin kurulması halinde kendilerinin de buraya tehcir edilecekleri ve mülteci olacakları" korkusu yaşadıklarını anlatıyor.
Reyhanlı patlamasının faili olarak, tabanını büyük ölçüde Alevilerin oluşturduğu ve 80'li yıllardan bu yana birkaç dergi, dernek dışında faaliyeti olmadığı bilinen Acilcilerin gösterilmesi de Alevilerin korkusunu artırmış durumda. Patlamaya ilişkin ilk protestolar Alevi mahallelerinde yapılmış olsa da kışkırtmaların Hatay'da Alevilere yönelik saldırılara dönme potansiyeli taşıdığı belirtiliyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder