KEMAL GÖKTAŞ
Yargıtay'ın, Yunanistan vatandaşlarının mülk edinmelerine sınırlama getiren 1964 tarihli kararname ile el konulan Fenerbahçe Camii'nin bulunduğu arazinin, eski İstanbul Patriği Maksimos Vapurcu'nin mirasçısı adına tescil edilmesi kararı, benzer durumdaki davaların daha önce reddedilmesi nedeniyle tartışma yarattı.
Yaklaşık 12 milyon dolar değerinde olduğu belirtilen arazinin sahibi 92 yaşındaki Stamatis Papamanolaki'nin avukatı Barış Tan, kesinleşmiş olsa bile önceki Yargıtay kararlarının tartışmalı hale geldiğini ve yeni hukuki girişimlerin söz konusu olabileceğini söyledi.
Papamanolaki'nin hukuk zaferi, söz konusu kararname ile Hazine'ye devredilen diğer mülklerin iadesinin de önünü açtı. Arazideki caminin varlığına razı olacağını, sadece arazinin maddi değerini Hazine'den talep edeceği belirtilen Papamanolaki'nin açtığı dava Yunanistan'dan da yakından izleniyordu.
"Diğer taşınmazlar da istenebilir"
Papamanolaki'nin avukatı Barış Tan, Milliyet'e yaptığı açıklamada 1964 kararnamesi uyarınca Rumlara ait taşınmazların Hazine adına tesciline yönelik kararların, Yargıtay denetiminden geçerek kesinleşse bile, kesin hüküm niteliğinde olmadığını, dolayısıyla 1988 kararnamesi itibariyle bu taşınmazların mirasçılar tarafından talep edilebileceğine karar verilmesinin oldukça önemli olduğunu söyledi. Tan şunları söyledi:
"İşin en zor tarafı bu noktadaydı. Zira Rumların elindeki taşınmazlara Hazinece el konulması, kendilerine veraset belgesi dahi verilmemesi gibi Yargıtay'ın yıllarca vermeye devam ettiği hukukun temel ilke ve kuramları ile bağdaşmayan kararları vardı. Öncelikle İstanbul Anadolu 8. Hukuk Mahkemesi, bilahare Yargıtay Hukuk Genel Kurulu verdiği bu yeni kararla, gerek Mukabele-i Bilmisil Yasası, gerekse bu yasaya göre 1964 yılında çıkarılan Bakanlar Kurulu Kararnamesinin, yabancı uyruklu kişilerin Türkiye’deki malları üzerinde temliki tasarruflarının durdurulmasını amaçlamakta olduğunu, bu kişilerin mülkiyet hakkını ortadan kaldıran veya mülkiyet hakkının kullanılması ile ilgili olarak yapabilecekleri bir takım borçlandırıcı işlemleri tamamen geçersiz ve hükümsüz kılan bir düzenleme olmadığını belirledi. Böylece mirasçı belirlenmesi ve mal vasiyeti gibi tasarruflar birer borç doğurucu işlem olarak geçerli kabul edildiler. 1964 Kararnamesinin getirdiği önlemlerin geçici olduğu gibi, bu kararnameye dayanılarak verilen mahkeme kararlarının dahi geçici nitelikte olduğu belirlendi. Bu gerçekten son derece doğru ve adil bir karardır."
50 yıllık uygulama son buldu
Papamanolaki'nin hukuk zaferiyle sonuçlanan süreç, 1964 yılında Türkiye ile Yunanistan arasında Kıbrıs'taki çatışmalar nedeniyle yaşanan krizle başladı. Bu kriz nedeniyle Mart 1964’te TBMM, hükümete, Kıbrıs’a askeri müdahalede yetkisi verdi. Türkiye o tarihte Kıbrıs'a çıkarma yapamadı ama 1964’te Yunan ve Türk vatandaşlarına adeta çifte vatandaşlık hakları veren 1930 tarihli İkamet, Ticaret ve Seyrisefain Antlaşması’nı tek taraflı olarak feshetti. Feshedilen bu antlaşma, taraflardan her birinin uyruklarına, ülkeye serbestçe girebilme, oturabilme, yerleşebilme, yolculuk yapma ve istedikleri zaman terk edebilme haklarını getiriyordu. Antlaşma ayrıca taraflardan her birinin uyruklarına diğer ülkede mülk edinme, ticari faaliyette bulunma, şirket ve fabrika kurma, ithalat-ihracat yapma, gemi taşımacılığı faaliyetlerinde bulunma ve miras bırakma hakkı da tanımıştı. Ancak bu antlaşmanın feshi ile Türkiye’de Yunan uyruklu olup da bu antlaşmanın getirdiği haklardan yararlanan kişilerin taşınmaz malları üzerindeki her türlü tasarrufları durduruldu ve taşınmazlardan elde ettikleri gelir bloke edildi. Bu gizli kararname, 1988 yılında Davos sürecinin etkisiyle kaldırıldı ama Yargıtay uzun yıllar boyunca 1988 tarihli kararnameyi uygulamadı. 1964 kararnamesi ile ilk etapta 12 bin ve daha sonra da toplam 40 bin Rum, Türkiye'yi terk etmek zorunda kaldı. Bu dönemde sınırdışı edilenlerin mal varlığına elkonuldu, yalnızca 20 kilo ev eşyası ve 22 dolar para çıkarmalarına izin verildi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder