14 Temmuz 2014 Pazartesi

Demirtaş, Gezi için aslında ne dedi?


HDP Eş Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş'ın Gezi eylemleri sırasında öldürülen Ali İsmail Korkmaz'ın davasına gitmesi sosyal medyada tartışma konusu oldu.
Demirtaş'ın Gezi'ye ilişkin ne söylediği ve ne söylemediğine ilişkin birçok spekülasyon yapılıyor.
Demirtaş'ın 4 Haziran 2013'de BDP Grubunda yaptığı konuşma, Gezi karşısındaki ilk reflekslerini göstermesi bakımından önemli. Üstelik "cımbızlama" yöntemini mahkum etmek için de şart. Kamu hizmeti babında,   konuşmayı dinleyen biri olarak o tarihte yazdığım haberi paylaşıyorum.




 "FİTİLİ BAŞBAKAN ATEŞLEDİ"

BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, Gezi eylemleri ile ilgili olarak "Bütün bu karışıklığı, eylemleri, direnişi yaratan, kıvılcımı çakan bu ülkenin Başbakanının kendisidir. İsyanın fitilini ateşlemiştir" dedi.
Demirtaş, BDP grup toplantısında yaptığı konuşmada "Başbakan kibirli, hakaret eden, tahrik eden dilden vazgeçmelidir. Polis şiddetine gerekçesiz, amasız hemen son verilmelidir. Polis, meydanlardan geri çekilmeli ve barışçıl gösterilere izin verildiği açıklanmalıdır. İstanbul Valisi ve Emniyet Müdürü bu sürecin kötü yönetilmesinden sorumlu oldukları için görevden alınmalı ve soruşturma açılmalıdır. Gözaltına alınan bütün göstericiler serbest bırakılmalıdır. Sayın Cumhurbaşkanı ve hükümet, Taksim Platformu ve ilgilileriyle görüşmeli ve ortak çözüm anlayışı geliştirilmelidir. Gezi Parkı'nın yıkımı derhal durdurulmalıdır. Bütün bunlar zor şeyler değil. Hatada ısrar daha büyük hatalara yol açar, geri dönülmesi zor tablolar ortaya çıkar. Biz barışa bu kadar yakınken barış ve çözüm için insanların sokakta olmasını arzu ediyoruz" dedi.

"YAVUZ SELİM'İN ASKERLERİ GİBİ SALDIRDILAR"

Eylemlerde şiddet yokken Başbakan'ın ‘kim ne yaparsa yapsın orada alışveriş merkezi yapacağız, yıkacağız’ sözlerinden sonra işlerin değiştiğini ve Türkiye'nin isyan günlerini yaşadığını belirtti. "Bütün bu direnişi yaratan, kıvılcımı çakan Başbakanının kendisidir. İsyanın fitilini ateşlemiştir” diyen Demirtaş şunları söyledi:
"Elinde taş, sopa, hiçbir şiddet aleti olmayan gruba Yavuz Selim'in askerleri gibi Allah Allah deyip düşmana saldırıyormuşçasına öfke ve hırsla işkence faaliyetine başlandı. İnsanları yaralayan ve kıvılcımı çakan bu görüntüler olmuştur. Herkes, insanlığın değerlerine hakaret edildiğini hissetmiştir. Barışçı gruba işkence görüntüleri, herkese, yakın geçmişte aynı hakarete maruz kaldığını anımsatmıştır. Bu hissiyat öfkeye dönüşmüştür. Başbakan’ın tutumu yıllardır birikmiş halk öfkesinin dışarı vurulmasının gerekçesi olmuştur. Taksim'de haklı duruşu gösteren topluluğu ve Sırrı Süreyya Önder'i kutluyorum. Hedef gözetilerek yaralanmıştır.
Bir ağaçtan şaheser yaratmak sadece marangozların işi değilmiş, devrimciler de yapabiliyormuş. Kritik aşamada hükümet itidalli dille halktan özür dileyerek taleplerine kulak verseydi bugün başka şeyler konuşurduk.

YÜZDE 50 KESİN DEĞİL

Öfke, anketle ölçülmez. En büyük hatanız; halkın duygularını, düşüncelerini anketten okuyabileceğinizi zannettiniz. Halk anketlerden ne kadar öfkeli olduğunu hissettirmez. Yüzde elliyi tatmin etme uğruna geriye kalan yüzde ellinin hiçbir hassasiyetini, inancını, kimliğini, yaşam tarzını, dilini dikkate almayan, onu yok sayan anlayışla bir ülke yönetilemez. Türkiye'nin sadece yüzde ellisine hükümetlik, başbakanlık yaptınız. Kaldı ki bunun şu anda 50’de olup olmadığı da kesin değil.

İSYANIN NEDENLERİ

Eğitim sistemine müdahale, Alevilere hakaretler, Kürtlere yaptığı haksızlıklar,  emekçilerle dalga geçen tutumun,  emrindeki yargının uygulamalarıyla yarattığı öfken, talimatla yönettiği medyanın yol açtığı toplumsal travma, insanların yaşam tarzına müdahalenin yol açtığı kaygılar, Taksim'i 1 Mayıs'a yasaklama, üçüncü köprüye çocuğuna isim koyar gibi isim koymanın, özelleştirmelerle halkın malını yabancı sermayeye peşkeş çekmenin, aydınlara, gazetecilere gün aşırı hakaret etmenin ve daha birçok emrivaki hukuk dışı uygulamanın bu halkta yarattığı öfkeyi okuyamayacak kadar kibre bulaşmış bir başbakanın yol açtığı durumunu yaşıyor Türkiye. Bu öfke, hükümet tarafından okunamamış, anlaşılamamıştır.

"YAVUZ SULTAN SELİM KÖPRÜSÜ YAPAMAZSINIZ"

Alevinin vergisiyle Yavuz Sultan Selim köprüsü yapamazsınız. Kendi villanın havuzuna bu ismi koyabilirsin ama kamunun parasıyla Alevilere hakaret edecek tutum içerisine giremezsin. Bunu yaptığın zaman toplumun dokusuyla ve öfkesiyle oynamış olursun ve karşına böyle dikilirler.

"GİTTİN, BARİ SUSSAYDIN"

Başbakan kritik günlerde ülkesinde kalıp, halktan özür dileyip gereğini yapmak yerine yurt dışına çıktı ve kalanları da tahrik etmekten geri durmadı. Gittin bari sussaydın. Hele hele, bir başbakanın ‘bana oy veren yüzde 50 evde sabırsızlanıyor, sokağa çıkmak için bizden izin istiyor’ deyip halkı tehdit etmek, kendisine oy verenlerle oy vermeyenleri karşı karşıya getireceğini ima etmek, kelimenin tam anlamıyla bir faciadır. 'Sokağa dökerim, birbirinize kırdırırım' demeye getiriyor. Böyle bir şey olabilir mi? Bu nasıl bir ülke yönetme anlayışı? Sana oy verenler sana bağlı güvenlik güçleri mi? Bu sözün de derhal düzeltilmesi lazım. Bir Başbakanın asla aklından bile geçmemesi gerekenler ağzından çıkmıştır, düzeltilmesi gerekir.

ŞİDDETE BAŞVURMAYIN

Gezi Parkı direnişi son derece saygındır. Ancak çoğu yerde bu direniş, amacına uymayan noktalara ulaştı. Birileri bu öfkeyi milliyetçi dalgaya dönüştürmeye, etnik ve mezhep gerilimi yaratmaya çalışıyor. Bu uyarıyı yapmak direnişi mahkum etmek değildir. Gösteri yapan arkadaşlarımızın hiçbirinin hiçbir şekilde şiddete başvurmaması, meyletmemesi gerekir.  Bu, hükümetin mesajı alması açısından da önemlidir. Bu girişim şu ana kadar hiçbir siyasi parti etrafında yürümedi. Biz de parti olarak buna saygı duyduk. Hassasiyetimiz bundan kaynaklıdır.

"MESELE AK PARTİ DEĞİL, SİSTEM MESELESİ"

Özgürlükçü, sivil anayasa olmadan baskılar, tehditler devam edecektir. Mesele, AK Parti değil sistem meselesidir. Bu iktidarın devrilmesi yerine başka statüko gelmesi durumu değiştirmeyecektir. Yürütülen barış ve müzakere süreci daha fazla özgürlük ve demokrasi için sürdürülüyor. Müzakere, ülkenin doğusuna ve batısına pozitif yansımalıdır. Madem bu süreç başladı, Türkiye’de her sokak bunu hissetmelidir. Eğer silahlar susuyor, geri çekiliyorsa, sokaklar özgür olsun diyedir. Hükümet müzakere ruhuna ters olan bu tutumundan vazgeçmelidir. İnsanlar alanda, meydanlarda, kendilerini özgürce ifade edebilmelidir.
Küçük de olsa bazı siyasi hareketlerin, bütün bu toplumsal hareketi, müzakere karşıtlığına ve etnik karşıtlığa dönüştürmek istediğini biliyoruz. Türkiye’nin önüne değişim ve dönüşüm fırsatı çıkmıştır. Hükümet demokratik reform paketiyle çıkmalıdır. Bu, hem sokağı da hem müzakere sürecini de rahatlatacaktır."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder