Kemal GÖKTAŞ
Çözüm sürecinde Abdullah Öcalan’ın geçen yıl okunan mesajının ardından geçen bir yılı değerlendiren Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi, sürecin en önemli başarısının, Türk kamuoyuna Abdullah Öcalan’la görüşülmesinin ve bazı adımlar atılmasının ülkeyi bölmeyeceğini göstermesi olduğunu söyledi. Elçi, AİHM’in Öcalan kararının hükümetin elini güçlendirdiğini savunurken, “Bize göre Öcalan’ın infaz süresi 36 yıl üzerinden hesaplanmalı. Bunun şartlı tahliye süresi 20 yıldır. Öcalan kalan 5 yılını denetimli serbestlikle geçirebilir” dedi. Elçi, VATAN’a şu değerlendirmelerde bulundu:
SÜREÇ BAŞARILI: Barış sürecinde tam 1 yıl önce Öcalan’ın mesajıyla ortaya konulan bir çerçeve vardı. Bunun ana ekseni silahların susması ve demokratik siyasetin geliştirilmesiydi. Bu ana eksenlerin hayata geçtiğini görmek gerekiyor. Bu açıdan bir başarı vardır. Ama bundan sonra sürecin nasıl gelişeceği çok önemli. Öcalan, 30 Mart’tan sonra görüşeceği devlet heyetiyle yapacağı görüşmenin önemine işaret etti. Başbakan da bölgedeki mitinglerde süreci geliştireceklerini söyledi. Her iki tarafta da sürecin geliştirilmesi yönünde bir irade var.
İRADE VAR: Bu süreçte Kürt hareketi kendinden bekleneni yaptı. Yurt dışına tamamen çekilmek zaten çok zordu. Bu tamamen sağlanmasa da silahların susması, askerin operasyona çıkmayarak stabil kalması ve PKK’nın da eylem yapmaması önemliydi. Bu askeri açıdan da bir iradenin varlığını gösteriyor.
ULUSALCILAR BİLE: Son bir yılda sürecin en önemli kazanımı, psikolojik açıdan Türk ve Kürt toplumlarında barışın öneminin görülmesi oldu. Türk toplumu açısından Öcalan’ın mesajlarının meşruluğu arttı, Öcalan daha iyi anlaşılmaya başlandı. Ulusalcı kesim bile anlamaya başladı. Öcalan’la diyalog kurulmasının ve bazı adımlar atmanın ülkeyi bölmediği görüldü. Kürtler, özellikle BDP’nin Meclis’te başarılı bir vizyon ortaya koymasıyla birlikte demokratik yöntemlerle de hak aranabileceğini gördü. Süreç her iki taraf açısından da kitleleri eğitti.
GEZİ VE 17 ARALIK: Demokratikleşme açısından hiçbir gelişme sağlanmadı demek doğru olmaz. Ama hükümeti sınırlayan bazı gelişmeleri de dikkate almak gerekir. Gezi eylemleri ve 17 Aralık süreci, hükümeti buhrana düşüren iki önemli olay oldu. Bunlar olmasaydı hükümet daha çok adım atar mıydı bilinmez ama bunları dikkate almak gerekir.
ÖCALAN’IN SIKINTISI: Öcalan açısından sıkıntı şu: KCK davalarındaki tutukluluklar devam ediyor. Tamamen demokratik yasal alanlarda yer alan insanların 5 yıla varan tutukluluğa rağmen tahliye edilmemeleri halk arasında sürece ilişkin şüphelerin artmasına neden oluyor. Hükümet yargılamalarla ilgili adım atmadı. Özel yetkili mahkemelerin kaldırılması ise tamamen 17 Aralık’tan sonra cemaate karşı yapılan bir hamleydi. Ama her şeye rağmen özel okullarda da olsa ana dilde eğitime ilişkin yasal düzenleme yapılması önemli bir adımdır.
ANAYASA VE YASALAR: Seçimden sonra sürecin ilerleyebilmesi için Anayasa değişikliği ve sürecin yasal alt yapısını oluşturacak bir yasanın yapılması gerekiyor. Geçen bir yılın kalıplarıyla önümüzdeki bir yıl gitmez. Daha gerçekçi özgüvenli adımlar atılması gerekiyor.
AİHM’İN ÖCALAN KARARI: AİHM’in Öcalan kararı da bu bakımdan hükümetin elini güçlendirdi. Silahlı bir dayatma sonucu adım atma eleştirisiyle karşı karşıya kalmadan Kürt sorununun en önemli düğümünü çözme konusunda bir imkan yarattı. Bizim görüşümüze göre, AİHM’in ihlalin kaynağı olarak gördüğü TMY’nın 17. Maddesi kaldırılmalı ve Öcalan’ın infaz süresi 36 yıl üzerinden hesaplanmalı. Bunun da yatarı yaklaşık 20 yıl eder. Öcalan 15 yıldır içerde, kalan 5 yılını da denetimli serbestlik altında geçireceği bir formül geliştirilebilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder