12 Eylül 2009 Cumartesi

Bir cinayetin gör dediği


19 Ağustos 2009

KARİN KARAKAŞLI
Kemal Göktaş, Hrant Dink Cinayeti kitabında medya, yargı ve devlet ekseni üzerinden kamuoyunu bir sürecin arkasındaki hakikati görmeye davet ediyor.

Yaşadığımız zaman ne denli tarihi olayları beraberinde getirse de bazen olanları fark etmemiz, gerçek boyutunu idrak etmemiz için de bir zaman geçmesi gerekir. O arada kendi günlük hayatımıza mesafelenerek, yaşadığımız, yaşatıldığımız şeye biraz uzaktan, biraz dışarıdan bakabiliriz. Ve çoğunlukla gördüğümüz ibretlik bir fotoğraftır. Hrant Dink de gazetesinin önünde vurulduğu 19 Ocak 2007'den beri o ibretlik fotoğraflardan biri olarak karşımızda duruyor. Dava süreciyle birlikte berraklaşan derin bağlantılar ve kerelerce ihbar edilmiş bir cinayete her aşamada göz yuman mekanizma, bu kez genç bir gazeteci-akademisyen Kemal Göktaş'ın kapsamlı araştırmasıyla mercek altında. Güncel Yayıncılık'tan çıkan Hrant Dink Cinayeti Medya, Yargı, Devlet başlıklı kitap, adından da anlaşılacağı üzere cinayetin arkasındaki çok katmanlı yapıyı, sürecin tüm aktörleri üzerinden ele alıyor. Kitabının 'Hrant Dink Cinayeti ve Medya' başlıklı ilk bölümünü yüksek lisans tezine dayanarak oluşturan Kemal Göktaş, sürecin diğer duraklarını da '301 Linci', 'Ergenekon'un Hedefindeki Hrant Dink' ve 'Devlet Gözetiminde Cinayet' bölümlerinde sergiliyor. Medyanın rolüne ilişkin bölümde, Sabiha Gökçen'nin Ermeni asıllı olabileceğine ilişkin Agos'ta yer alan iddiaların ulusal basın manşetlerine taşınması sonrası Genelkurmay'ın konuya ilişkin açıklamasının ayrıntılı tahliline ve sonrasında Hrant Dink'i yargılama ve mahkûm etme süreçlerinde de süren iftira kampanyalarında medyanın farklı kesimlerinin haber ve köşe yazıları ile oynadıkları rolün teşhirine yer verilmiş. Göktaş, Dink'in siyasi bir suikastın hedefi olarak seçilmesinde ırkçı basın tarafından yaratılan 'Dink algısı'nın önemli etkisine değinirken radikal sağ basın dışında, egemen basında da dolaylı dil kullanımı ile özü itibariyle benzer yayınlar yapıldığını gözler önüne seriyor. Cinayet sonrası ortaya çıkan, katlanılması zor gerçekleri ve Kemal Göktaş'ın çalışmasının önemini ise Rakel Dink'in sunuş yazısı ortaya koymuş: "Ne acıdır ki, tüm bu olanlara rağmen, hukuk hâlâ delil arıyor... Meclis kürsüsünden, yurttaşlarını 'hainler' diye bağırıp hedef gösteren Adalet Bakanı'nı... Yayınladıkları muhtırayla 'avı' başlatanları... Bağımsız yargı organlarının 'Söz konusu vatansa hukuk teferruattır,' demeleri hâlâ kulaklarımda... 301'in kaldırılmaması için direnen 'aslan sosyal demokratların' da gerçek yüzlerini gördük... Bu kitapta, kurtlar sofrasını, bir insanın nasıl adım adım linç edilmeye çalışıldığını, gerçeklerin ters yüz edilerek kamuoyunun nasıl yalan bilgilerle etkilenmeye çalışıldığını, kalemleriyle ırkçılık yapanları, ayrımcılık dolu yazıları, sokakların nasıl hareketlendirildiğini, 'yukarıdan' gelen emrin aşağılarda nasıl uygulandığını göreceksiniz."

'TAHAMMÜL EDILEMEYEN...'

Hrant Dink'in Ermeni sorunu konusundaki özgün fikirleri ile gerek diasporanın şahin kesimlerini gerekse Türk resmi tezini nasıl sarstığını ortaya koyan Göktaş, bu başlangıç noktasıyla Dink'in kamuoyunda hedef haline gelen siyasal figüre dönüştürülmesinin arkasındaki gerekçeleri ve mücadele edilmesi gereken düzeni görünür kılmış: "Hrant Dink'te 'tahammül edilemeyen', Ermeni sorunu ile ilgili görüşlerini açıklarken, objektif tutumuyla, devletin resmi savunmasını sarsmasıydı. Hrant Dink, Ermeni olduğu için, 1915'lerden bugüne adeta bir anıt gibi kaldığı için öldürüldü. Hrant Dink'in öldürülmesi, onu bir anlamda kalplerdeki soykırım anıtı yaptı." Soruşturma ve dava dosyalarını inceleyerek kitabını, 2007'den bu yana tanık olunan isyan ettirici tüm ayrıntıları da kapsar hale getiren Göktaş, tüm bu çalışmanın sergilediği hakikati olanca berraklığı ile paylaşmış: "Soruşturma dosyalarının bugüne kadar ortaya çıkardığı en önemli gerçek, Hrant Dink cinayetinin, devlet görevlilerinin bilgisi dahiline işlenmiş olması. Öyle ki, polis ve jandarmanın, Hrant Dink cinayetini işleyenleri ayrı ayrı takip altında tuttuğu, onlarla ilişki içinde olduğu artık saklanamaz bir gerçek haline geldi. Türkiye'de uzunca bir süredir, iktidar mücadelesi içerisinde olan siyasi iradenin emrindeki polis ile, askerin bir kolu olan jandarmanın, Dink cinayeti failleriyle ayrı ayrı ilişkili olması ve konumlarının şaşırtıcı derecede benzer olması, Dink cinayeti ile diğer siyasal cinayetler arasındaki çok önemli bir farkı da gösteriyor: Devletin ilgili birimlerindeki ekipler çatışmış, ancak hiçbir ekip, diğer ekibi zorda bırakmak pahasına bile olsa, Dink cinayetini önleyecek adımı atmamıştır." Önsöz yazısında cinayetin tüm anlamlarını çözümleyerek, "Hrant Dink cinayeti, yargısı, emniyeti, basınıyla, tüm bir sistemin ince ince, aylarca zeminini hazırladığı, adım adım hedefini karaladığı ve ardından infaz ettiği 'modern bir linç'tir," diyen Ali Bayramoğlu yürekten katılacağımız şu saptamayla noktalamış yazısını: "Pırıltılı, ahlâklı, vicdanlı bir gazetecenin kitabını elinizde tutuyorsunuz. Eli kana bulaşmış meslektaşlarını onlar sayesinde görüyor, onlar sayesinde tahammül edebiliyoruz..." Kemal Göktaş, sadece bir cinayete giden süreci ifşa etmekle kalmıyor, Hrant Dink'in kollarını kocaman açarak kucaklayacağı 'işte bu' diyeceği türden genç, ışıklı, hakkaniyetli bir emeği paylaşıyor. Sırf bu yüzden bile okumalı ve okutmalısınız bu kitabı. Çünkü ancak sözün, haberin temiz kullanımıyla Hrant Dink'in uğruna mücadele ettiği gibi bir ülkeyi yaratmak ve alınan nefesi haketmek mümkün olabilecek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder