Sayfalar

14 Eylül 2014 Pazar

Hakimlere, savcılara, ilgililere kamu hizmeti. Bursa Paneli'nin tam olmasa da "mühim" konuşma metinleri



Bursa Barosu Başkanı Ekrem Demiröz: Yargıda Birlik Platformu davetimize rağmen, Adalet Bakanlığı'nın karşı çıkması nedeniyle gelmedi.

YARSAV Başkanı Murat Arslan: 2010’da, adaletsizliği bugünden bakınca destekçileri tarafından da görülen bir seçim süreci yaşanmıştı. HSYK'ya seçilen üyeler Adalet Bakanlığı bürokratlarından oluşuyordu. Yüksek yargıyı yeniden dizayn eden HSYK süreli görevi yerine getirme telaşı ile hareket etti. 4 yılın sonunda hakim ve savcılar kim neden tenzili rütbe ile cezalandırılıyor, terfi ettiriliyor, vicdanları asgari ölçüde tatmin edecek bir yanıt bulamıyorlar.
Yargıya kişilik kazandırılması yeni anayasadan önce ele alınması gerekir. HSYK seçimleri fırsat olmalıdır. Bağımsızlığı ortadan kaldıran ve kendine taraf bir yargı oluşturma ve muhalifleri bastırma arayışı var. HSYK, hükümetin baskı ofisi olarak çalışmak değil yargı bağımsızlığının güvencesi olmalıdır.


HSYK siyasi iktidar karşısında tarihinin en edilgen konumundadır. HSYK güç odaklarının baskı ve tahakkümden kurtarılmalıdır. Çoğulcu ve şeffaf bir yapıya kavuşturulmalı, kimsenin ele geçirmesine olanak vermeyecek bir kurumsal yapıya kavuşturulmalıdır. HSYK seçimleri ağır tahribatı durdarma konusunda tarihsel önemdedir.
YBP lehine orantısız maddi güç sergilenmekte, tehditlerle korku rüzgarları estirilmektedir. Devlet imkanlarının sorumsuzca kullanılması, kaynağı belirsiz finans desteği, HSYK seçimlerinin güvenliğini tehdit eder hale gelmiştir. Meslektaşlarımız için geçmiş 4 yıl bolca değerlendirme yapma imkanı olmuştur. Mesleğimizi saygın ve onurlu kılan bağımsızlık, hiçbir seçim rüşvetine feda edilmeyecektir. Cesur yargıç ve savcıların var olduğunu gösterme zamanı gelmiştir.

Yargıçlar Sendikası Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu: “Bugünkü adıyla HSYK olarak adlandırılan kurul, ülkemizde ilk kez anayasal güvenceye de kavuşturulmak yoluyla 1961 yılında kurulmuştur. Öncelikli amacı, yargının yürütmeye karşı bağımsızlığı ve yargıç güvencesinin sağlanmasıdır.
Ancak bu kurulun yapısına, baskıcı yönetimlerin olduğu 12 mart döneminde, 12 eylül döneminde, yine 2010 yılındaki müdahale edilmiştir. Yine, HSYK nın yetkilerini elinde toplamak isteyen bugünkü siyasi iktidar, 2014 yılında mevcut HSYK yasasında değişiklik yapma yoluna gitmiş, bunun için hukukun dışına da çıkmayı göze almış, hatta şimdiye kadar rastlanmadık yöntemlerle ve hiç bir demokratik ülkede örneği görülmedik biçimde, uçan tekmelerle, olmadı, yumruk, tekme tokat, kan ve burun kırararak çıkardığı yasa değişikliğinin AYM tarafından iptali üzerine de, bu yasa ile elde ettiklerini sürdüremeyince, bu sefer bunları seçim yoluyla elde etmeye yönelmiş ve içinde bulunduğumuz bu seçim sürecini baskılayarak, seçim yoluyla HSYK yı etkisi altında tutacak biçimde yapılandırma iradesini açıkça ortaya koymuştur. 
Gidilen her adliyede bir bakanlık bürokratıyla karşılaşılması, kamu kaynakları ve gücünün sınırsızca belirli bir gurubun kullanımına açılması gibi örnekler seçimin serbest ortamda gerçekleşmediğini göstermektedir. Yıllardır görmezden gelinen bazı hakların, kısıtlı biçimde seçim takvimi içinde gündeme taşınması gibi örnekler ise, yargıya olan güveni sarsmış ve yargıyı rencide etmiştir.
HSYK, yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesi amacıyla kurulmuş ise de, işlemlerinin yargı yoluna açık olmaması ve özellikle bu kurulun güce göre yapılandırılması, anılan kurulu yargı için güvence olmaktan çıkarmış, yargı üzerinde vesayet yaratan bir yönetim organı kimliğine büründürmüş, HSYK nın bu niteliği her geçen gün artarak bugüne kadar gelmiştir. HSYK kararları karşısında yargı yolunun kapalı olması, bu Kurulu varlık nedeni dışında bir görüntünün sergilenebildiği, keyfiliğin rahatlıkla yaşanabildiği bir kurum niteliğine büründürmüştür. Bu nedenle yaşanan hukuksuzluklar karşısında, şimdi seçim sürecinde bir lütuf gibi sicil affı gündeme getirilmekte ve buradada kapsam yönünden ayrımcılık yapılmakta olup, lütuf niteliğinde düzenlemeler yapmak yerine, HSYK kararlarınının tamamına yargı yolunu aşmak gerekmektedir ki, bunu dile getiren olmamaktadır. 
Bugün HSYKda seçimle bulunmayan iki kişi yer almaktadır. Bunlardan birisi Adalet Bakanı, diğeri müsteşarıdır. Adalet Bakanı aynı zamanda MGK'nda da üyedir. Yani Adalet Bakanı HSYK Başkanı olmak dışında, aynı zamanda da MGK üyesidir; MGK içinde bir HSYK Başkanı yer almaktadır. HSYK başkanı, MGK içine sokulmuştur. HSYK nın diğer doğal üyesi olan, Bakanlık yönetimin en üst bürokratı müsteşar ise, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı bünyesindeki istihbari kurul üyesidir. Bu kişiler HSYK da yer almaktadır. HSYK neye ve nereye hizmet etmektedir?
Müsteşarın HSYK içindeki varlığı kabullenilemezken, yargıç ve savcılara 2010 yılında seçme ve seçilme hakkı sağlandıktan sonra, kürsüde görev yapan meslektaşlar idari bir şemsiye altında yer almadan, seçilme haklarını etkin biçimde kullanamamışlar, idari görevliler doğal üyelik sonrası, şimdi de 2010 yılında seçim yoluyla HSYK ya girmişler, 12 eylül düzenlemeleriyle yaratılan yapı, bu şekilde üstelik seçim yoluyla daha ileri noktalara taşınmış, demokrasi söylemi kulanılarak 12 Eylülün bayrağı, 2010 yılında yargıda zirve noktaya dikilmiştir. Bu durum, idari görevdekilerin başarısının değil, yargıç kimliğinin ne durumda olduğunun, ayrıca yargıdaki siyasi ve idari kuşatmanın ulaştığı düzeyin ifadesidir. Bugün de, gerek bakanlık ve gerekse HSYK da görev alanların, aynı şekilde hele de görevleri sürerken adaylıkları savunulacak bir durum değildir.
HSYK nın bağımsız yapılanması için, seçimlerin yerel yargıda 12 Ekim, yüksek yargıda ise 22 Eylül de yapılacağı gözetilerek, Sayın Cumhurbaşkanının kendilerine ayrılan 4 kişilik kontenjanı bu tarihten önce seçmesi, böylece yapılacak seçimlerden çıkacak sonuca göre, bu tercihlerini kullanarak HSYK nın yapılandırılacağı yolundaki HSYKyı şaibe altında bırakacak söylemlerin de artık sona erdirilmesi, bu duyarlılığın gösterilmesi gerekmektedir. Seçimler için eşit koşullarda işbirliği yapan YARSAV ve Sendika  olarak bu durum Sayın Cumhurbaşkanına çağrımızdır.
Yargı üzerinden sistemi kontrol etmek adeta hizaya sokmak isteyen yönetimler, yukarıda ifade edildiği üzere, bunun için her zaman HSYK yı etki altına almaya yönelmişler, bu yolla HSYK'yı yargıya güvence olmaktan çıkarıp, yargıyı yöneten bir organ konumuna sokarak, bunda da çok kez amaçlarına ulaşmışlardır. HSYK nın işlemleri karşısında ise hak arama yollarının kapalı olduğu da dikkate alındığında, yargıç ve savcılardan büyük bölümü bu işlemler karşısında baskılanmışlar, kendilerinden beklenilen duruşu sergileyememişlerdir. Siyasi iktidarlar da bugüne kadar her dönemde yargı için amaçlanan ortamı sağlamamışlar, kendi hukuk dışı etkilerini yaratan ortamı kaldırmamışlardır. Yargıç ve savcılar da yaşanan sorunları, hep bu sonuca bağlamışlar, etkin bir mücadele ortaya koymaktan ve sergilemekten uzak durmuşlardır. Evet bu sonuçta siyasi iktidarların sorumluluğu vardır, ancak her dönemde gücün yanında görüntü çizen HSYK'nın, yine yargıç ve savcıların sorumluluğu yok mudur!
Yargıç ve savcılar da, artık temel haklarını ve bu kapsamda tanınan oy haklarını, bugün veya her zaman gücün yanında yer almayacak biçimde kullanarak, bu duruşlarını artık göstermeli, yargıç kimlik ve onuruna sahip çıkmalıdırlar. 
Bu nedenle bizler; ne hükümet, ne de cemaat diyerek, herhangi bir güç odağı ile dirsek teması ve işbirliğinden de özellikle uzak durarak, sadece yargıç kimliğini esas alan meslektaşlarımızdan destek talep ederek, tam bağımsız yargı için, bedeli ne olursa olsun asla dönmeyeceğimiz yola koyulduk.

Demokrat Yargı Eşbaşkanı Muzaffer Şakar: Yargı üzerine söylenmiş ne varsa yalan. Yargı bağmısızlığı, tarafsızlığı, hukunun üstünlüğü yalan. Bunlar bir gerçekliği ifade etmiyor. Bugün keşke bir yargımız olsaydı da biz bağımsızlığını, tarafsızlığını sorun etseydik. Hakikat şu: Demokrasi bir temsiliyet sistemidir. Bizde ise teslimiyet. Her 4-5 yılda bir kapkaç düzeni yaşıyoruz. Bir grup iktidarı almakta ve sonra diğerlerini ezmenin yollarını aramakta. Biz yeni bir yargının inşasından söz ediyoruz. Bunu yapmanın yolu, bir araya gelerek, konuşarak, tartışarak yargıyı toplumsal bir mesele haline getirmektir.  Mevcut yargı içinden çıkan HSYK’yı 4 yıl içinde gördük. Koşullarını değiştirmezsek bu seçimde çıkacak HSYK da farklı olmayacaktır. Bunun yöntemi, bu meseleyi toplumsallaştırıp tartışarak yeni bir yargıyı inşa etmektir. Bugün Bursa Barosunun yaptığı hayati ve tarihseldir.  Bu ülkede yaşayan büyük bir halk var ve onun yargısını inşa etmek zorundayız.


HSYK 1. Daire Başkanı ve HSYK üye adayı İbrahim Okur: 22 üyeli kurulun içinde 3 ayrı kurul (daireler) daha var. Bu daireler yaptıkları işler itibariyle birbirinden bağımsız kurullar olarak görev yapıyor. Dışarıda ise hangi karar verilirse verilsin, HSYK'nın tamamının kararı gibi algılanıyor. Oysa ben 1. Daire'deyim, 3. Daire’nin verdiği karar veya 2. Dairenin verdiği bir disiplin cezası benim önüme gelmiyor.
2010 referandumu ile ideal bir kurul yapısı bana göre ortaya çıkmadı. Muhalefet partileri anayasa değişikliği teklifini görüşmeyi kabul etmedi, dolayısıyla AKP’nin hazırladığı teklif aynen geçti. Oysa üzerinde değişiklikler yapılmasının gerekeceği düşünülen bir teklifti. Metnin kendinde sorunlar vardı. AYM’nin yaptığı müdahale ile sorunlar daha da derinleşti. Özellikle tek oy sisteminin iptal edilmesi sistemin bu noktaya gelmesinde en önemli etkenlerden biri oldu. Tek oy sistemi devam etseydi şu an yaşanan sıkıntıların büyük bölümünü yaşamayacaktık.
Daireler birbirinden kopuk çalışıyor. Bir hakim ve savcı hakkında disiplin işlemi var ama biz atama yaparken bundan habersiz karar verdiğimiz durumlar oldu. Herkes kendi dairesinin önüne geldiği kadar biliyor. İtiraz genel kurulda değerlendiriyor. Genel kurul çıkardığı yönetmelikte itirazın kabulü için 12 oyun gerekli olduğunu karara bağladı. Bu mutlaka değişmeli. Buna yönelik itiraz 8 aydır genel kurulda bekliyor. 21 kişiden 7'sinin daire kararının altında imzası var. Kalan 14 kişiden 12’sinin kararı ile itiraz kabul ediliyor. 3 kişi itirazın kabul edilmemesi yönünde oy kullanınca itiraz kabul edilmiyor.
Etkin itirazın önü bu şekilde kapalı ve yargı yolu da yok. Tüm kararlara karşı, en azından disipline ilişkin kararlarına karşı yargı yolu açık olmalı. Yargı kararlarına kapalı olması, kapalı devre çalışmasını da getiriyor. Objektif kuralları koymamız gerekiyor.
Seçimlerde her görüşün temsil edilmemesi önemli bir sorun. 2010'da tek oy sistemi iptal edilmeseydi YARSAV ve Demokrat Yargı temsilcileri de kurulda olacaktı ve eminim ki kurul bu kadar tartışılmayacaktı. Bu şans önümüzdeki seçimler açısından da yakalanmıştı ama yine tek oy değil liste benimsendi. Bu da yürütmenin yargıyı elinde tutmak için kullandığı bir argüman. Tek oy olur ve herkes tek kişiye oy verirse herkes temsil edilir. Benim görüşümü temsil eden bir meslektaşım olursa benim haklarım savunulur anlayışı vardır.
Bakanın veto yetkisi ve disiplin işlemlerine ilişkin karar verme yetkisiyle artık HSYK 3. Dairesi vermiyor. Soruşturma izni verilmemesi kararlarının da bakana gitmesiyle 3. Dairenin yerine Bakan geçmiş oldu. AYM kararının gerekçesinde bakanın bu yetkiyi kullanamayacağı belirtildi ve HSYK 3. Dairesi de bu yönde karar aldı.
Genel sekreter yardımcılarını bakanın belirlemesi bağımsızlığa aykırı. Beraber çalışacağınız hizmetliyi sekreteri siz belirlemiyorsunuz, bakan belirliyor. Göreve başladığımız günlerde daha önce hazırlanmış teftiş çalışması vardı. Bu çalışma kurulumuza sunuldu ve genel kurul kabul etti. Ama uygulamada sistem objektif işlemiyor. Yıl sonu değerlendirme toplantılarında arkadaşlarımızı tarafsız olması konusunda ciddi şekilde uyardık ama bunu sağlayamadık. Bunun üzerine 3 çalıştay yaptık. Umarım önümüzdeki dönemde teftiş sistemi yeniden gözden geçirilir.


YARSAV Başkan Yardımcısı ve HSYK adayı Bülent Yücetürk: Yargıda var olduğu iddia paralel yapının tasfiyesi, cemaat tartışması asıl sorunları gölgeliyor. İktidar 7-0 duruyor. Biz ancak adli ve idari yargıdan gelecek 10 kişiyle durumu eşitleyeceğiz. Bizim en büyük karşı çıkışımız Adalet Bakanlığı'nın, devletin, iktidarın HSYK seçimlerine müdahil olmaması gerekiyor. 12 Ekim'de Adalet Bakanlığının listesi kazanırsa Türkiyede hiç kimse özgür olamaz, Türkiye'de kimse özgür, bağımsız, tarafsız bir yargı tarafından yargılanamaz. Bu korkunç bir düzen olur. Zaten yarım yamalak işleyen bir siyasal sistemimiz var. Bir de yargı bu iktidara teslim edilirse çok daha korkunç bir sabaha uyanmış olabiliriz 12 Ekim'de.  Hakim ve savcı dosyası ile kendisi arasına hiçbir gücün girmesini istemiyor.  Adalet Bakanlığı'nın belirleyeceği bir HSYK bunu sağlayamaz. Yargıcı kendi halinize bırakmanız lazım. Taraftar grubu Çarşı'ya yönelik açan dava da bunu gösteriyor.
Biz etnik kimlikler, mezhepler, tarikatlar üzerinden bir çoğulculuk değil, hukukla ilgili farklı görüşlerin temsil edildiği bir siyasi çoğulculuk istiyoruz.

Yargıçlar Sendikası Genel Sekreteri ve HSYK adayı Mustafa Karadağ: 2010 seçimlerinde oy kullanan en cahil seçmen hukuk fakültesi mezunuydu. Nazım Hikmet'in dediği gibi 'Söylemeye dilim varmıyor ama kabahatin çoğu da senin be canım kardeşim...' O seçimde 'YARSAV gelecek, hakim ve savcıları yiyecek' denildi. Siyasi iktidar bir taşeron tuttu, bu cemaatti. Sonra bu taşeron müteehhite kafa tuttu, şimdi o müteahhit yeni teşaronlar arıyor.
O HSYK 2 can aldı. Didem Yaylalı, 'ben sizin yalanlarınızla başedemiyorum' diyerek intihar etti. HSYK'nın yalanlarıyla kimse başedemez. Savccı Faruk Ermerak ise İstanbul'dan Gebze’ye atandı. Hakim eşinin yaptığı bir işlem nedeniyle... Kalp krizi geçirip öldü. HSYK açıklama yaptı rahmet diledi ama biz sorumluyuz demedi.
YBP ülkücü, muhafazakar, Alevi kontenjanından adayları gösteriyor. Yarın seçilince bunlar bu ayrıştırıcı yöntem nedeniyle diyelim ki bir ülkücü hakim-savcı kurula gittiğinde ülkücü kontenjanından seçilmeyen üye, “ben sizin kontenjandan seçilmedim, falanca üyeye gideceksin” diyecek.
Bize zam vermeyi vaat ediyorlar. Ahlaksız teklif. Yargının diğer çalışanlarına ilişkin bir şeşy yok. Zam vereceğiz ama yasayı seçimden sonra onaylayacağız. Bu rüşveti biz kabul etmeyelim. Sicil affı geldi, yeni taşeronların ve taşeron adaylarının yeni bir argümanı var: 'Biz bu cemaati tasfiye edeceğiz.' Peki disiplin affı getiriyorsun. Peki bu cemaati nasıl tasfiye edeceksin, sormazlar mı? Sicil affı lazım ama affediyorsun. 2010 HSYK'sı ve Adalet Bakanlığı 4 yıl boyunca aklımızla alay etti ve hala alay ediyorlar.

Demokrat Yargı Eşbaşkanı Orhangazi Ertekin: Ben buraya konuşmaya değil, İbrahim Okur'u dinlemeye geldim. Ne diyecek, nasıl bir ses tonu ile konuşacak merak ettim. Bir fıkra vardır. Biri bir buç işlerken suçöstü yakalanıyor. Mahkemeye götürüyorlar, 'ben avukat istiyorum' diyor. Hakim, 'İş üstünde yakalandın, mal meydanda, her şey sabit. Avukat ne diyecek sana?' diyor. Yakalanan ikişi 'Avukatın ne diyeceğini ben de merak ediyorum' diyor. Vallahi, İbrahim Okur'un ne diyeceğini ben de merak ediyordum. Dinledim, İbrahim Okur'a hangi avukatı gelirse gelsin hiç işe yaramaz. Turgut Kazan'ı getirin, o bile hiç işe yaramaz. Dünyada böyle bir avukat yok. Başka bir yol denemek lazım. Onu en sonda söyleyeceğim.
Biz nasıl bir HSYK diye soruyoruz ama bunun tartışılacağı bir zemin yok. 'Nasıl bir HSYK?' sorusunu yanıtlayacak bir entelijansiye yok. Avukatlar sosyetesi (cemiyeti) yok, medya yok. Sorduğunuz soruyu tutarlı cevaplayacak bir kamu alanı yok. Politik olarak da son derece faşizan, solidarist, dayanışmacı, mesleğe sığınan ve politika ve toplum karşısında kendi mesleğini savunan, aslında gerici bir kamu alanının içindeyiz. Ciddiye alınır bir avukat düşünür yok, hakim-savcı zaten yok. Öyle bir yere soru soruyoruz ki atış serbest. Son derece sığ, küçük hesaplarla dönen, hukuka adanmışlık altında o sahtelikler, iki yüzlülükler.. böyle bir alanda nasıl bir HSYK sorusunu yanıtlamak mümkün değil. Böyle olmayınca korkaklığın asalet olarak sunulduğu, muhakeme seviyesinin, akıl ve zeka düzeyinin son derece düşük olduğu, belli kavramlara sahip olamadağı bir düzeyin içindeyiz. Örnek; son 20 yıl içinde merkezde Adalet Bakanlığı'nda yer alan bir insan İbrahim Okur. Onlarca, yüzlerce kararnamenin mutfağında olan bir insan. 'Ben' diyor '22 kişiden biriydim'. Dünyada bunu İbrahim Okur Türkiye dışında bir yerde söylese, şu mantık seviyesine gülerler. Niye burada bunu normal bir şey gibi yapıyor? Çünkü burada bu soruyu tartışacak normal bir kamu alanı yok. Örneğin YBP, Alevilerin tarihsel düşman olduğu bir ortamda, birileri çıkmış 'ben Yargıda Birlik yaptım' diyor. Arkadaş, dışarda savaşıyorsun, burada nasıl bir birlik oluyorsun? Son yıllarda bir tane Alevi hakim savcı alınmadı, nasıl birlik oluyorsun? Böyle bir birliği söyleseniz, bu muhakeme seviyesine gülerler. Sahibini rezil eder. Ciddiyetle söyleyemezsiniz…
Biri diyor ki, '40 yıldır duvarlara anti-faşist slogan yazdım, nasıl cemaatle bir tutarsınız?' diyor. Bu ancak kabileci bir anlayıştır. Kabilesi komünist olan cemaatçi de olabilir. O an siyaset anının, momentinin dinamiğine bağlıdır. Apaçık bariz sahteliklerle bu tartışmayı ben nasıl olsa götürürüm der, çorbacılıkla geçinmeye çalışırsınız. Arkadaşlarımızın bir tanesi 'HSYK 3. Dairesi bana soruşturma izni verdi, nasıl cemaatçilerle işbirliği yaparım' diyor. Çok talihsiz bir şeyin içindeyiz. Nasıl bir HSYK konusunu tartışacağımız ciddiye alınır bir kamu ortamı yok. İbrahim Okur geçen yıl mağrurdu. Bize bir kibirle bakıyordu. Şimdi bambaşka bir halde.
Cemaati de hükümeti de YARSAV'ı da Yargıçlar Sendikasını da tanıyorum. Savaşalım ama başka bir türlü ilişki kuralım. Bu muhakeme seviyesinde gezmekten vazgeçelim. Dünyada da Türkiye'de de HSYK tartışması 'iktidar-siyasal denge' tartışmasıdır. Siyaset tartışmasıdır. Bunun içine girmiyorsunuz sadece gerici mesleki bir dile iltica edersiniz ve onun operasyon aracına dönüşürsünüz. Althusser, güç dengesinin adaleti sağlayacağını söyler. 'Kuvvetler ayrılığı siyasal bir dengeye tekabül  etmiyorsa ortada bir yargı despotizmi vardır' der.
Hükümet cemaat kavgasında durum şu: 17-25 Aralık operasyonlarıyla cemaat 1-0 öne geçti ama hükümet 30 Mart seçimlerini kazanarak durumu 1-1 yaptı. 10 Ağustos'taki Cumhurbaşkanlığı seçimi ile hükümet 2-1 önde şimdi. 12 Ekim'deki HSYK seçimlerinde ya cemaat kesin yenilecek ya da berabare kalacak ve biz 2015'e doğru uzatmaları yaşayacağız. Kriz sürecek, iktidar olanlar düşecek. İbrahim Okur, Demokrat Yargının şefkatli kollarına düşecek. İbrahim Okur'un müktesabatında 4 temel şey var: Son 20 yıldır merkezde olması, onlarca kararnamenin mutfağında olması, HSYK'nın örgütlenmesinde bir numaralı sorumlu olması. Yargıtay ve Danıştay'a seçilen üyelerin 1 numaralı sorumlusu olması.
İbrahim Okur'un önünde iki yol var: Ya itirafçı olacaksınız ya da karşı tarafa teslim olacaksınız. İçinde 5 bin ismin olduğu bin sayfalık itirafname vereceksiniz. Bunu vermiyorsanız kahramanca mücüadele edecek; ya şehit olacak ya gazi olacaksınız. İbrahim Okur için kaygılanıyorum. İbrahim Okur'u 2 tarafın şerrinden korumamız lazım. İtirafname yazacağını düşünürlerse saldırı konusu olabilir. Başkalarının tehlikesine karşı korumalıyız. Her birimiz birbirimizi korumalıyız. Birbirimizle yeni bir hayat kurmayı öğrenmeliyiz.

İbrahim Okur: Orhan Gazi Bey'e Demokrat Yargı'nın şefkatli kollarına kabul ettiği için teşekkür ediyorum. Korumaya ihtiyacım yok, Allah'tan başka kimseden de korkum yok. Ama koruma deyince kendimi kelaynak gibi de hissettim.
Ben HSYK'nın 22 üyesinden biriydim. Bu sözün Türkiye dışında söylenemeyeceği sözü, 21 meslektaşın aklıyla alay etmek olur. Onların iradesiz olduğunu iddia etmek, 21 meslektaşa hakaret etmek olur. İbrahim Okur görüşünü söyler, herkes iradesini ortaya koyar.
Orhangazi Ertekin'le ilgili kararda İbrahim Okur'un muhalefet şerhi vardır.
Dün mağrur olduğum, bugün mağdur olduğum söylendi. Çok şükür hayatım boyunca hiç mağrur olmadım, hep zaman el uzatan oldum. 17 Ekim 2010 günü Ankara Adliyesi'nde size (Ertekin) uzattığım el havada kalmıştı. Mağrur olsaydım o eli uzatmazdım.

Orhangazi Ertekin: O zaman iktidarın yanındaydınız diye tutmamıştım ama bugün tutuyorum o elinizi.

İbrahim Okur: Olayları değenlendirirken biraz empati yapmamız gerekiyor. Sayın Karadağ müfettişlik yaptı. Hal kağıdının ne olduğunu bilir. Vefat eden kalp krizinden meslektaşımızla ilgili kamuyonunu bilmediği şeyi söylemek durumundayım. Eşi ile birlikte kararname kapsamına alındı. Amacımız bir yanlışlık varsa, bize durumunu bildirsin düzeltelim. Faruk Ermerak'a da mesaj gönderildi. Eşi dedi ki 'Biz böyle bir atama beklemiyorduk, acaba verdiğim bir karardan ötürü mü atanıyorum?' Hakime hanımı kararnameden çıkardık, eşini de bu kapsamda kararname ile en yakın adliye olan 25 km uzaklıktaki Gebze'ye atadık. Bu ölümün sorumlusu HSYK'dır demek çok ağır olur. İşlem yaparken Türkiye'nin neresinde kim hangi davaya baktı bilmek mümkün değil.
Tek oyu iptal ettiren YARSAV değil miydi? Burası birbirimize yumruk atacağımız bir ring değil,. Birbirimize hakaret etmek için buraya gelmedik, doğruları yanlışları tartışalım, aksi takdirde bunların hiçbir anlamı olmaz. HSYK’nın yaptığı bütün kötülükleri İbrahim Okur mu yaptı? Yaptığım hatalar varsa elbette sonuçlarına katlanacağım, ama yapmadığım şeyler için de hesap vermem. Ben bilerek hatalı bir iş yapmadım, o yüzden buraya gelip konuşuyorum. Hükümetin de cemaatin de adamı dediler. Geldiğimiz nokta ortada. Kayıtsız şartsız bu kirli savaşta yanında yer almanızı istiyorlar, ben hiçbir zaman bir kirli savaşta yer almadım, bundan sonra da yer almam.
Yaptığım açıklmalar var geçen yıllarda, bana bağlı olan müfettişlere ayrımcılık yapmayın diye yalvarıyorum, takiye mi yapıyorum yani? Benim Avukata ihtiyacım yok, ama olursa Turgut Kazanı tercih ederim.

Bülent Yücetürk: HSYK yargıyı yöneten değil, bağımsız ve tarafsızlık manasında neler yapabilir ona odaklanmak gerek.
Geçmiş seçimlerde iktidar hep bir düşman yarattı, bu düşman karşısısında bir saf ve safı sıklaştırma planı ile hareket etti. Bu seçimde de öyle yapıyor. 2010'da YARSAV düşmandı, şimdi yine bir düşman bulundu: Cemaat. Cemaati şeytanlaştırılıp bir tehlike, güç odağı olarak niteleyerek herkesi saflarına çağırıyorlar. Aynı yöntemler yine devrede. Eğer seçimi kazanırlarsa biz 2018'de yine benzer bir düşmanı tartışıyor olacağız. Bir tarafta paraleller, bir tarafta federaller var. Tartışma zemini bunun üzerinden gidiyor ve doğru sonuç çıkmayacak bir çatışma bu. Ülke ve yargı normalleşmeli ve bunu da Kızılderilililer olarak biz sağlayacağız. YARSAV'a gönül verenler Kızılderili muamelesi gördü, ötekileştirildi. Biz bu savaşta taraf değiliz. İkisiyle de bağımız yok, olamaz. YARSAV ve Yargıçlar Sendikası adayları seçimi kazanırsa ülke ve yargı normalleşir. Böyle bir HSYK vatandaşın istediği, adaletin gerçekleştireceği bir ortamı sağlar.

Mustafa Karadağ: YBP, Adalet Bakanlığı ve HSYK bürokratlarının baskısıyla bizlerle aynı ortamda bulunmamaya çalışıyor. Anayasa bir siyasi belge. Anayasa'da yer alan HSYK ile ilgili yapılan tüm konuşmalar siyasi olmak zorunda. HSYK siyasi olmasın, siyasi konuşmasın dersek bu bizim temel yaşam tercihlerimize ilişkin belge olan Anayasa'yı yok saymak olur. Bu bağlamda kuvvetler ayrılığı demokrasi çok önemli bir şey. Demokrasi istiyor musunuz, istemiyor musunuz diye soruyorlar. Adalet Bakanlığı'nın siyasi iktidarın güdümünde, himayesinde gelişen, onun terbiye ettiği bir HSYK mı, yoksa siyasi iktidarlara yaargıç güvencesi olan bir HSYK mı olsun? Elimizden önce yargı sonra demokrasi sonra her şey gidecek ve biz diyeceğiz ki 'bu sarı öküzü vermeyecektik'...
Yargıya güven azalmış. Biz mi yaptık bunu? Siyasi iktidarın bir şekilde taşeronlar kullanarak kamuoyuna mal olan davalarda, teslim olan adamları kaçma şüphesiyle tutuklayanlar yaptı bu güven azalmasını. Siyasi iktidarın hiç mi suçu yok? Taşeronları tasfiye edeceğiz, yapılsın ama bizim aklımızla alay ediliyor.
Müfettiş hal kağıtlarını da müfettişleri de iyi bilirim. 2010'dan sonra nasıl müfettişler geldiğini de iyi bilirim. (İbrahim Okur) 'Adil olun dedik' diyor. Öyle olmadıklarını bildiğiniz bu müfettişlerin o saçma hal kağıtlarına neden itibar ettiniz? Basılmamış kitap yasaklandı, karşı çıkan olmadı. Kelepçelenip teşhir edilen insanlar oldu, karşı çıkan olmadı. Biz bunu söyleyince Ergenekoncu, darbeci olduk. Başbakan savcıları hedef gösterdi, 'haddini bil başbakan' dedik, cemaatçi olduk.
Biz adaleti, adil yargılanma hakkını savunduk. Bir yerde bu kadar tesadüf olursa bunun adı tesadüf değil, delil olur.
HSYK benimle de herkesle de ilgili her şeyi biliyor ama gizli tanık Efe'yi bilmiyor da meslekten atılanı yeniden göreve kabul ediyor? Kim bu Efe? İliç'te altın madeni rüsvet davalarından soruşturulan bir savcı. Yargıtay üyelerinin MİT eliyle araştırıldığı bir ülkede, Efe'nin kim olduğu mu bilmiyor? Bu tesadüf değil, delildir. Aklımla dalga geçilmesin.
Yaşam biçimi ve tercihlerimin sorgulanmadığı bir memleket istiyorum. Elektrik borcunu ödemedi diye stajyerler mesleğe alınmadı ama bir bakan bir hırsızın önüne yatarım dedi.
HSYK seçimi köprüden önceki son çıkış. Siyasi iktidar ele geçirirse, kimse yargı bağımsızlığından bahsetmesin. Biz bu kötü amacın değirmenine su taşımayız. Cehenneme giden yollar iyi niyet taşlarıyla döşenir derler. Bu faşizme giden yollar da iyi niyet taşlarıyla döşenmesin. 3 alevi hakim-savcı alınmıs sadece, son alımlarda. Düşüne biliyor musunuz? Nasıl yargıda birlik olunacak böyle?

Orhan Gazi Ertekin: İbrahim Bey 2010'da arkasında iktidar olduğu için elini sıkmadım, şimdi arkasında iktidar yok. Artık sıkabilirim. Ahmet'in (Şık) ilk gözaltına alındığı gün, Faruk Bey'le (Mercan) Habertürk'e beraber çıktık. Faruk Bey, Ahmet'in ve Nedim'in (Şener) tutuklanmaları üzerine şöyle dedi: 'Yargı süreci devam ediyor, dosyaları bilmiyoruz, yargılama süreci devam ediyor..' Faruk Bey, şimdi ben de (paralel yapı soruşturmaları) dosyalarını bilmiyoruz diyebilirim. Gelin başka bir dünya kuralım artık. Sürekli olarak bir kumarın içindeyiz. İnsanları yiyor bu iktidar kumarı. İktidar olanın mutlaka düştüğü bir sistem var. Yargıda iktidar olan sonra sanık oluyor mutlaka. HSYK'da da güç olan sonra yargılanıyor. Bu müthiş bir siyasi risktir. Birbirimize kıymanın anlamı yok. Yine kavga edelim, ama artık birbirimizi krimanilize etmeyelim. (Faruk Mercan'a) Gülümseyerek, yargı süreci devam ediyor diyebilirim ama bundan utanç duyarım, Türkiye'de yargı yok. Bugün yaşadığımız şey, yargının sorunları değil, yargının kuruluş meselesi. Bizim artık yargıyı kurmamız lazım. Demokratik bir yol bulmamız gerekiyor, ama savaş seçeceksek patalojik sorunlu ortamdan kurtulmayacağız. Kendi kendimizi yiyeceğiz, insani hassasiyetlerimizi yiyeceğiz. Bu sürecin ciddi bir akla perspektife ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Halkın bu savaşın tarafı olduğunu görmesi, göstermeleri lazım. Adliyelerde secim çalışmasını hakim savcılardan çok halkın yapması lazım. Ben bu adayı istiyorum demesi lazım. Giderek hakim ve savcıların yaşam ortamlarından çıkan yepyeni bir siyaset algısına ihtiyacımız var.

İbrahim Okur: Afyon'da Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı'nın geç kalmasını 13 kişiye soran müfettişi gördüktün sonra bazı hal kağıtlarına ve soruşturma raporlarına itibar etmemeye başladık. Bunu yaptığını düşündüğümüz müfettişlerin gönderilmesini genel kurula getirdik ama 12 oyu bulamadık. Teftişin kaldırılmasına ben de varım.

Bursa Cumhuriyet Savcısı Özgür Katip Kaya: 2010 seçimlerinden sonra gelen HSYK ayrımcılık konusunda tescillidir. Mililyetçi, sosyal demokrat ve Aleviler’e ayrımcılık yaptı.

İbrahim Okur: Kimsenin mezhebi, dini, inancı beni ilgilendirmiyor.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder