Sayfalar

5 Mayıs 2015 Salı

HSYK 2. Daire Başkanı Yılmaz: "92 yıllık Cumhuriyetin emanetini devraldık, onu koruyacağız"


Yılmaz'dan özür açıklaması

"Ben kamuoyundan özür diledim. Cumhurbaşkanı'nın açıklamasını bilmiyordum"

KEMAL GÖKTAŞ

"Paralel yapı" soruşturmasında şüphelilerin tahliyesine ilişkin kararlar nedeniyle 2 hakimin açığa alınmasının ardından tartışmaların odağındaki HSYK (Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu) 2. Dairesi'nin Başkanı Mehmet Yılmaz Milliyet'e çarhpıcı açıklamalarda bulundu. Tahliye kararlarını kanuna göre görevsiz olan hakimin dosyaları hiç görmeden verdiğini söyleyen Yılmaz yaşananın normal bir süreç olmadığını ve HSYK'nın da ortaya çıkan kaosa seyirci kalamayacağını söyledi. Siyasi mücadelenin hukuk zemininde varolmaması için çaba gösterdiğini söyleyen Yılmaz "Kimse beni siyasete bulaştıramayacak. Biz geleneksel-evrensel yargının peşindeyiz. 92 yıllık Cumhuriyetin emanetini devraldık, onu koruyacağız" dedi. Balyoz davası ile ortaya çıkan duruma işaret eden ve tahliye kararı veren hakimin kendisini odasına kapatarak tahliye müzekkereleri yazmasına dikkat çeken Yılmaz bütün bunların tesadüf olamayacağını belirtti. Yılmaz, hakimlerin açığa alınması kararını açıklarken "özür dilemesi"nin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın HSYK'ya yönelik "Geciktiler" açıklaması ile ilgisi olmadığını da belirtti.

Yılmaz, açığa alma kararından sonra tartışmaların "normal bir mahkeme kararı" varmış gibi yürütüldüğüne dikkat çekerek tahliyeye giden süreci şöyle anlattı:

Dikkat çekici tarihler

"Olay 20 Nisan'da başladı. 29. Asliye Ceza Mahkemesi, o gün muhabere nöbetçisiydi. Tevzi nöbetçisi değil. Tevzi nöbetçisi o gün 54. Asliye Ceza Mahkemesi. Muhabere nöbetçisinin yetkileri taşradan gelen evraka bakmak, taşraya gönderilecek evraka bakmaktır. Muhabere nöbetçisi olan bir mahkeme 20'sinde reddi hakimlerle ilgili mahkemelerden, avukatlardan tüm talapleri topluyor ve bunu 21 Nisan'da nöbet bittikten sonra UYAP'a giriyor. 21 Nisan'dan 25 Nisan'a kadar değerlendirme yapıyor, karar verilmiyor. 25'inde nöbetçi mahkeme 32. Asliye Ceza Mahkemesi oluyor. Redde karar verdikten sonra yetkili olarak da bu mahkemeye gönderiyor.

"Dosyayı görmeden karar verdiler"

Şimdi herkesin gözden kaçırdığı bir husus var. Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 3. maddesine göre mahkemelerin yetkisi kanunla belirlenir. CMK 7. madde de "görevsiz ve yetkisiz mahkemenin işlemleri hükümsüzdür" diyor. Anayasa'nın 138/1. maddesine göre de hakimler anayasa ve kanunlara uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler.

Yasa değişmiş, sulh ceza mahkemeleri yetkilendirilmiş soruşturma aşamasında. Artık soruşturma aşamasında arama, el koyma, kovuşturmama kararına itiraz dahil, sulh ceza mahkemelerinin yetkisinde.

Bu açık hükme rağman 32. Asliye Ceza Mahkemesi yetkilendiriliyor. 32. Asliye Ceza da, altını çizerek söylüyorum; dosyaları incelemeden karar veriyor. Kamuoyu bunu gözden kaçırıyor. Oysa orada 586 klasör olduğu söyleniyor delillerin. Şüphelilere atılı suç nedir, tutuklama gerektiren katolog suçlardan mı, hakkındaki delillerin ağırlığı nedir bunlara bakmadan karar veriyor.

Bir hakim böyle bir şey yapabilir mi? Yapılır mı? Hakimlik geleneğinde var mı böyle bir şey? 33 yıldır bu işin içindeyim, böyle bir şey görmedim. Diyelim ki savcılık suç işledi size dosyayı vermedi. Tutanakla 'dosyayı inceleyemiyorum, böyle bir durumda karar vermem mümkün değil' diyerek ilgili yere bildirmeniz lazım. Çıkıp da dosyayı incelemediğiniz halde tahliye kararı vermeniz normal midir? Normal bir hakim tavrı mıdır?

"HSYK seyretse miydi?"

Herkes diyor ki, 'efendim işte mahkeme kararı...' Mahkeme kararı görevsiz. Görevsiz mahkeme ve dosyayı incelemeden karar vermiş. Bunları gözlerden kaçırıyorlar. O gün ne oldu? Cadı kazanı kazanıyor, bir kaos...Hatırlayın o Pazar gününü ve Pazartesi gününü... HSYK ne yapsaydı? Seyretse miydi? HSYK niçin var? HSYK bugünler için var. Yargıda oluşan güven kaybı, saygınlık kaybına müdahele etmeyecek miydi? HSYK sadece bu kaosu dindirmek için kararlar aldı. Hakimlerin bulunduğu hal üzere göreve devamlarının yargının saygınlığına ve güvenilirliğine kamuoyu nezdinde zarar verecekti artık.

"Tutuklama bizim dışımızda"

Hakimlerin tutuklanması kararı ise bizim dışımızda. Biz sadece kanun gereğince hakimlerin göreve devamının yargının saygınlığına ve güvenilirdiğine darbe vuracağı için açığa aldık. Tutuklama, soruşturmayı yürüten müfettişlerin ve mahkemelerin görevidir. Delilleri, detayını bilmiyorum.

"Özürü kamuoyundan diledim"

O gün toplantıdan çıkınca basına bir açıklama yaptım. Sonra dedim ki: Topluma yaşattığmıız bu olaydan dolayı, bu kaostan dolayı, yargının saygınlığını ayaklar altına alan bu olaydan dolayı tüm kamuoyundan özür diliyorum dedim. Benim bu sözü söylediğimde Cumhurbaşkanı'nın açıklamasından hiçbir şekilde haberim yoktu. Zaten olması mümkün değildi. Çünkü toplantıdan 17.00'da çıktım ve bu açıklamayı yaptım. Keşke mümkün olsa da daha önce müdahele edebilseydik, gecikmeseydik. bizim dairemiz ancak önüne gelen evrakla karar verebiliyor. Keşke engelleyebilseydik. Keşke böyle bir şey yaşanmasaydı. Söylediğim şey bu.

Hala aynı noktadıyım.

Bugün benim söylediğimi Yargıtay eski Başkanı Sami Selçuk da söylüyor. Diğerleri de söylüyor. Hep hukuk içinde kalınmıştır. HSYK hep hukuk içinde kalmıştır ve yargının saygınlığının üzerine titremiştir.

Başbakan'ı tutuklama kararı verse uygulayacak mıyız?

Şimdi diyelim ki Gerede Sulh Ceza Hakimi Başbakan hakkında tutuklama kararı verse biz bunu infaz mı edeceğiz? Başbakan hapse girsin öyle mi kaldıracağız kararı? Karar yok hükmünde ise geçersizdir. CMK 7. madde böyle diyor.

Bu mahkeme kararı normal bir kararmış gibi tartışılıyor. Oysa kanun çok açık. Hakimin reddi kararını verdiyse ve Çağlayan'da hiç sulh ceza hakimi kmalmadıysa görevlendirilecek yer en yakın sulh ceza hakimliğinin olduğu Bakırköy'dür.

"Siyasetin hukuk zemininde hayat bulmasına izin vermeyelim"

Ben diyorum ki her şey hukuk içinde tartışılmalı. Hukuki zeminde tartışalım. Siyaset bizim dışımızda. Hukuk zemini ile siyaseti karıştırmayalım. Siyasi mücadalenin hukuk zemini içinde hayat bulmasına izin vermeyelim. Bizim pozisyonumuz bu. Ben 33 senelik yargıcım. 22 yılı müfettişlikle geçti. Bütün süre bungün yüksek mahkeme başkanları açıklıyorlar. yaşananlardan dolayı büyük üzüntü duyduk. Aynı üzüntüyü ben de yaşıyorum.

Cumhuriyet emanetini koruyacağız

Türk yargısının bu kadar saygınlığının ayaklar altına alınması beni de çok üzüyor. Nihayetinde normal olmayan şeyler yaşıyoruz. Ben buradayım. Kimse beni siyasete bulaştıramayacak. Biz geleneksel-evrensel yargının peşindeyiz. 92 yıllık Cumhuriyetin emanetini devraldık, onu koruyacağız. Herkes yargıya güvenmeli. Balyoz kararı ortada. Yargıtay'ın mahkumiyetleri onadığı bir karar var, ardından aynı delillerle yerel mahkemenin verdiği bir beraat kararı var. Bunları yok sayamayız. Türkiye'nin yargısı hukuk konuşur hale gelecek. Onca yıl adalet müfettişliği yaptım. Yargıya siyaseti hiç bulaştırmadım. Hiçbir hakim ve savcıya dünya görüşü nedir diye bakmadım. Aynı şekilde devam edeceğim. Sözlerimi amaçlı çarpıttıklarını biliyorum. Hukuk zemininde kalarak devam edeceğiz. Yargı siyasetin zemini olmayacak.

Tesadüf olabilir mi?

Ben sadece şunu dedim kamuoyuna. Bunlar tesadüfi olabilir mi? Bir hakim gece 11'de yetkisi ve görevi yok iken, kendisini odasına kilitleyerek sabaha kadar tahliye müzekkeresi düzenleyebilir mi? Yargı edebinin adabının dışına böylesine çıkılabilir mi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder