KEMAL GÖKTAŞ
Küba önce "camii" ve Kristof Kolomb tartışmaları nedeniyle
Türkiye'nin gündemine girdi; sonra ABD ile diplomatik ilişkilerin
başlayacağının açıklanması ile dünyanın gündemine. Küba, gidenin niyetine göre
görülen ülkelerden biri. Sosyalistseniz bir sabah uyanıp da dünyada her şeyin yoluna girmiş
olduğunu görmek hissiyle de gezebilirsiniz. Fakat sosyalizmin
gerçekleşebilirliğine hep şüpheli yaklaşmış biriyseniz ya da "ama insanın
içinde kötülük vardır" düsturunun etkisindeki amansız bir anti-komünist
iseniz yağmurunun bile komünizmin laneti olduğunu söyleyebilirsiniz. (Böyle
diyen adı lazım değil, bir ‘yazar’ vardı, Che ve Castro'nun amansız düşmanı.. 2
günlük Küba gezisinde sahilini, yağmurunu beğenmeyip sallamıştı Küba'ya)
Naçizane benim gibi sosyalizmden umudunu kesmemiş ama karşılaşacağı
şeylerin bu umuda zarar vermesinden de için için korkan biriyseniz, merak ve
endişe karışımı bir duyguyla inersiniz Havana'ya. Havaalanında uzun kuyruklarda
beklerken, sanki dünyanın hiç bir havaalanında beklememiş gibi, sorunun sistem
sorunu olduğunu keşfeden tur arkadaşlarınıza kulağı tıkayıp Kübalılardaki hayat
sevincini, herkesin Küba'da gördüğü ilk farklılıkla özetleyebilirsiniz: Mini
etekli ve desenli çoraplı kadın polisler.
Kübalıların "mutlu" olup olmadıklarını bilecek kadar kalınmıyor
tabii Küba'da. Ama Küba'da, havasından, suyundan ve insanından sizi saran bir
"hayat sevinci, coşkusu" hissediyorsunuz. Bunu bir halkın genetik
özelliklerine de verebilirsiniz; Latin olmanın dışa vurumcu özgür ruhuna da,
sosyalizmin sağladığı parasız eğitim, parasız sağlık, sıfır işsizlik ve
dayanışmacı toplumun kodlarına da. Tercih sizin...
“Cennet”
Öncelikle evet; komplekssiz söylenebilir, Küba “direnen bir cennet” olarak
tasvir edilebilir. Tropikal iklimi,
yemyeşil ormanları değil sadece; bildik cennet tasvirlerinden ayıran başka
şeyleri de var Küba'nın; üstünüze gelmeyen, doğayla barışık kentleri...
Tarihsel dokusu, kar hırsının kurbanı olmamış kentler... Yoksulluktan
kaynaklanan bakım sorunları ve "harabe" görüntüsü bile bozamıyor
kentlerin, özellikle başkent Havana'nın estetiğini... Bir kere hiç reklam tabelasının
olmaması bambaşka bir dünyayı anlatıyor. Tüketim odaklı bir kent yerine, yaşam
odaklı bir kenti soluyorsunuz, dünyanın neredeyse bütün diğer şehirlerinden
farklı kılan da bu oluyor Küba’nın kentlerini… Tabii, doğayı ve kentleri
bütünleyen "mutlu insanlar" tablosu Küba'nın doğadan ve tarihten öte,
en etkileyici manzarası. Kendi halinde, sakin, koşturmacının olmadığı hayatlar.
Eh tabii, bunu tembelliğe yoranlar da var: Sanki kapitalizmin koşturmacası ve
"çalışkanlığı"ndan bir hayır görmüşüz gibi.. Koşturmacanın ve
rekabetin yerini, sakinliğin aldığı bir ülke Küba...
Kübalı nezaketi
İnsanlar şık ve bakımlı. Temiz. (Bir başka ‘ünlü yazar’ sabun yokluğuna
rağmen ter kokmadıklarını yazmıştı Küba gezisinden sonra!) Modanın ticari
zoruyla bozulmamış doğal bir estetikle giyiniyorlar. Vücutlarıyla barışık ve
özgür. Bu estetiğin içinde "özgür" olmakla; kendine, insanlara ve
doğaya yabancılaşmış, tüketime endeksli ucube özgürlük anlayışları arasındaki
farkı da görmek mümkün. Bunu tekstil sektörünün gelişmemiş olması da
açıklayabilir tabi; başka okumalara göre.
Kübalılar sade, telaşsız ve kibar insanlar. Nezaketin aristokrasi ile
özdeşleştirilip sınıfsal bir aşağılamaya maruz kaldığı memleket vasatını ya da
sadece biçimsel bir nezaketle davranıp rekabet koşullarında gözünü kırpmadan
birbirine her türlü kötülüğü yapabilecek "modern" insan ilişkilerini
düşününce bu nezaket daha farklı geliyor.
Kadınların parlamentonun yarısını ve iş gücünün yüzde 60’ını elinde
bulundurduğu bir ülke Küba. Nitelikli mesleklerin bir çoğunda (hekimlik gibi)
kadınların oranı erkekleri oldukça geride bırakmış. Ev içi sorunlar kısmen
devam etse de kadın-erkek eşitliğinde dünyada nadir bulanan bir başarı
sağlanmış devrimden sonra. Kadının özgürlüğü yolunda atılan adımların başarısı
doğal olarak toplumsal hayatın özgürleşmesinde de etkili olmuş.
Eğitim şart
Ücretsiz ve kaliteli eğitimde sanat okulları önemli bir yere sahip ama
zaten bütün okullar adeta birer sanat okulu. Çocukların okul saatleri dışında
gittikleri ve özgürce oyunlar oynayıp sanat eğitimi aldıkları, müzik yapıp
resim çizdikleri, dans ettikleri "Küçük Arı Kovanı" (La Colmenita) adı verilen oyun-sanat
evleri de apayrı bir güzellik. Yani burada bizim aman iyi –mümkünse özel- okullara gönderelim, özel dersler
aldıralım, bir yeteneği varsa açığa çıkaralım, eğitim sistemi içinde
kaybolmasın diye türlü eziyetlere katlandığımız, adeta ömrümüzü vakfettiğimiz
şeyler Küba’da bütün çocukların ulaştığı temel bir hak.
Çocuklara verilen önem, eğitim ve sağlık alanlarındaki başarılarla paralel…
Kent merkezlerinde en güzel binalarda okullar var. Günümüzün rant anlayışının
bir sonucu olarak kent merkezlerinden sürülen, ya mahalle aralarında kötü binalarda
ya da şehir dışındaki kampüslerde eğitime zorlanan çocukların aksine; örneğin
Havana’da, Trinidad’da, Cienfuegos’ta, kentin en işlek yerlerinde okullar var.
Caddelerinde, sokaklarında çocukların yürüyüp koşabildiği bir ülke burası, daha
ne olsun!
Sanat eğitiminin doğal bir sonucu olarak, sanata değer veren,her biri en az bir sanat dalında
en az ortalama düzeyde ilgili bir insan profili çıkıyor karşımıza.
Tıpta dünyanın en gelişmiş ülkelerinden biri Küba. Koruyucu tedbirlerin öne
çıktığı sağlık sistemi mükemmel işliyor. Küba'da ortalama yaş, gelişmiş Kuzey
ülkeleri ile kıyaslanıyor. Zaten Küba, insanı gelişmişlik endekslerinde hep
"en gelişkin ülkeler" arasında. Yaş ortalamasının yüksek olması
nedeniyle yaşlı nüfus fazla. Yaşı 100'ün üzerinde 3 bin Kübalı var. 80 yaşın
üzerindeki Kübalıların kurduğu "120 Yaş Kulübü" ise 120 yaşına kadar
yaşayabilmek için yaşlı insanların deneyim paylaştığı oldukça eğlenceli bir
kulüp. Dünyanın dört yanından hastalar tedavi olmaya, öğrenciler tıp okumaya
geliyor Küba’ya. Geçen yıl ‘akciğer kanseri aşısı’ buldu Kübalı doktorlar.
Tıptaki gelişmişlikleri hem bir gelir aracı hem de sosyalist dayanışmayı
uluslararası düzeyde gösterdikleri bir alan. Ebola virüsü için Afrika’ya
yüzlerce gönüllü Kübalı doktor gitti. Hala dünyanın yoksul ülkelerinde binlerce
Kübalı doktor var, gönüllü yine.
Suç oranları
Küba'da suç istatistikleri oldukça düşük. Öyle ki gece yarısı bile en izbe,
karanlık sokaklarda rahatlıkla dolaşabilirsiniz. En fazla işlenen suç diğer
ülkelerle kıyaslanmayacak kadar düşük olan hırsızlık. Cinsel suçlar, taciz ve
tecavüz neredeyse yok gibi, tıpkı gasp ve öldürme suçlarında olduğu gibi.
Kadına karşı fiziksel şiddetten çok ev içi "sözlü ve psikolojik taciz
suçu" öne çıkıyor. Kübalı kadınlar, Kübalı erkeklerin maço olduğuna
inanıyor. Aslında bu maço olma halinin bizde yarattığı çağrışımla, onların
algısı arasındaki farkı biraz irdeleyince anlayabiliyoruz: Bizde şiddeti ve
kadın üzerindeki egemenliği ifade eden maço kelimesi, Kübalı kadınlar için
"ev işlerine karışmama, aldatma" gibi olumsuz davranışlarda bulunmayı
ifade ediyor. Kübalı kadınlar, örgütlü ve kadının eşitlik mücadelesi sosyalist
toplumda da tam gaz sürüyor. (Yani devrim olunca kadın sorunu da kendiliğinden
halledilmiyor, sevgili baylar)
“Açık toplum”
Kübalılar "açık bir toplum" olduklarını söylüyor. ABD dahil
birçok ülkenin televizyon yayını Küba'da izlenebiliyor. İnternet ise daha çok
maddi kısıtlılıklar nedeniyle yaygınlaşmamış. Venezuela'nın sağladığı uydu
imkanlarıyla her mahallede bir "internet kafe" kurulabilmiş. Kişisel
kullanım bu kafelerde veya otellerin lobilerindeki ücretli bağlantıyla mümkün.
Ancak bilim (üniversite), eğitim ve basına internet kullanımında öncelikler
tanınmış durumda.
En etkileyici mekanlardan biri olan Ulusal Güzel Sanatlar Müzesi'nde Küba
sanatının 17. yüzyıldan günümüze tarihsel evriminin etkileyici örnekleri yer
alıyor. 19. yüzyılda altın çağını yaşayan Küba sanatına, devrimden sonraki
dönemde "sansür" iklimi nedeniyle gölge düşmüş. 1960'larda sosyal
konuları işlemeyen resimlerin sergilenmediği, 1970'lerde Beatles'ın dahi
yasaklandığı ülkede, günümüz açısından sanatta herhangi bir kısıtlama ya da
baskı olmadığının altı çiziliyor. Müzede Castro ve devrimi eleştiren resimlerin
sergilenmesi de bunun ispatı gibi. Küba’nın film, müzik, edebiyat… sanatın tüm
alanlarında özgürce eserlerin yaratılabildiği bir ülke olduğunu söylüyor müze
yetkilileri. Eleştirilerin devrimi ilerletmek için gerekli olduğunun
görüldüğünü, devrimin ilk yıllarındaki gibi "devrim-karşıtı" olarak
damgalanmadığı anlatılıyor.
Bilim, sanat, spor…
Bir arkadaşım “İyi de Küba bilimde, sanatta, sporda neden ileri değil?”
diye sordu bütün bunları anlattığımda. “Utanmalısın bu soruyu sorduğun için”
dedim. Çünkü ben de Küba’ya gittiğimde utandım bu cehaletimden. Küba’nın dünya
çapında müzisyenleri, ressamları, sanatçıları var. Dünyanın en iyi jazz
grupları orada. Havana’daki Jazz Clup’ta 10 cuc yani 10 dolar vererek
dinlediğiniz grup İstanbul’da 750 liraya konser veriyor. Buena Visto Social Club bile yeter, Küba müziğini
anlatmak için. Üstelik dünyanın en iyi müzik gruplarından biri ve Küba’da
onları dinlemek için sade ama çok şık bir restoranda, bizde meyhaneye
vereceğiniz paranın çok azıyla ucuz bir yemek yemeniz yeterli.
Sporda da olimpiyatlar önemli gösterge. Amerika kıtası oyunlarında
kazanılan madalyalar gazetelerin manşetindeydi kasım ayı sonunda. Trinidad’da
neredeyse her evde bir resim galerisi var. Ressamlar turistlere satıyor.
Muhteşem resimler. Ve neredeyse her sokakta bir müze var. Tarihe ve kültürlerini
bu şekilde sahiplenmeleri; sosyalizmle vatanseverliği eşitleyen bir ideolojinin
de dışa vurumu.
Küba’da tek bir tane bile Fidel Castro heykeli yok. Castro kuşkusuz çok
seviliyor ama diğer sosyalist ülkelerdeki gibi bir lider kültü yok. Castro
heykeli yerine Küba’nın ulusal kahramanı Jose Marti’nin çok sayıda heykeline
rastlamak mümkün. Ernesto Che Guevera ise Küba’nın her köşesinde resimleriyle
karşılıyor sizi. Küba devriminin mimarlarından olan Che kadar bilinmeyen bir
isim olan Camillo Cienfuegos da önemli simgelerden biri.
Rom, salsa ve puro
Küba denilince, mutluluğun yanı sıra, o mutluluğun zemini olarak
özgürlükten de bahsetmeden geçmek olmaz. Küba’da insanlar kendine güvenli ve
özgür. Kışkırtılmış, yabancılaşmış, tüketim endeksli bir özgürlük; yoksun
olmanın getirdiği açlık ve bunun sonucu tacizkar, saldırgan ve ‘fethedici’ bir
cinsellik değil söz konusu olan. Küba, küresel kapitalizmin ‘nimetlerinden’ uzak
olduğu kadar ‘zehrinden’ de uzak. Moda yok, reklam yok ama şık insanlar var.
Doğallık, Küba’daki yaşamın kilit kelimesi olabilir. Yiyecekte, kıyafette,
dansta…
İşte bu yüzden (özel mülkiyetin ve devletin kökenindeki) aile mevhumu da
giderek zayıflıyor. Ve tabii, her yerde puro, rom, mojito, cuba libre, salsa ve
müzik…
Hey Mango!
Mango, sadece bir tropikal meyvenin adı değil Küba’da, aynı zamanda bir laf
atma sözü. Bizdeki ‘fıstığa’ karşılık gelebilir ama ‘mango’ sadece erkeklerin
kadınlara değil, kadınların da erkeklere söylediği bir söz. (Hemcinslerin
birbirine söylediği de görülmüştür elbette) Sokakta, barda, meydanda ‘mango’
diye seslenildiğinde dönüp bakarsanız yüksek bir ihtimal size gönderilen bir
öpücüğü de yakalayabilirsiniz. Üstelik, gülümsemeniz, ısrara, tacize neden olmadığı için
gayet rahat yolunuza devam edebilirsiniz…
Turizm: Küba’nın zayıf karnı
Peki ama bu cennetin sorunları yok mu? “Direnen cennet” dedik ve evet
sorunlara karşı direnmeye çalışan bir ülke, bir halk var.
Küba’da göze çarpan en önemli sorun, konut sorunu. Evleri küçük ve
bakımsız. Evlenen çocukların ayrı bir eve geçememesi yüzünden “geniş aileler”
ortaya çıkmış, küçücük evlerde. Bu geniş aile hali, çokça da sorun getirmiş,
başta kadınların ev içindeki konumları olmak üzere. Konutların küçük olması
sorunu aslında Küba’ya has bir sorun da değil. Dünyanın gelişmiş ülkelerinde de
özellikle yüksek kiralar yüzünden insanlar gelirlerinin önemli bir bölümünü
barınma için ayırmak zorunda kalıyorlar. Küba’da ise bu temel bir hak ve
ücretsiz karşılanıyor. ABD ablukası
nedeniyle (Havana merkezinde çok isabetli bir afişle anlatılabilir ablukanın
etkileri: ‘Tarihin en uzun soykırımı: Abluka) bazı temel ihtiyaç maddelerinin
temininde sıkıntılar yaşanıyor. Sabun, deterjan, kozmetik ürünleri, çamaşır ve
bulaşık makinesi gibi temel beyaz eşyalar yok ya da oldukça zor bulunuyor.
Küba’ya ilişkin olumsuz değerlendirmelerin en başta geleni, malum, fuhuş.
Ortada bir fuhuş sektörü olduğu açık. Bu durum turizmle birlikte ortaya çıkmış
önemli başka sorunlarla birlikte de değerlendirilmeli. Turistlerde doğrudan
ilişki kuran, bahşiş, avanta vs yoluyla gecede bir doktor maaşını çıkarabilen
çalışanların gelirleri de “eşitsiz” koşulların ortaya çıkmasına neden oluyor.
Kaçak puro satıcılığı, kayıt dışı alış veriş (çoğu özel işletmede ‘yüksek vergi
oranlarını’ bahane ederek satış fişi verilmekten kaçınan satıcılar var), sayısı
az da olsa dilenciler, avantacılar Küba’nın toplumsal hayatına ve sosyalist
ilkelere önemli darbeler vuruyor. Kamusal ekonomi dışında işleyen bir paralel
ekonomi var ve bu planlamaya dayalı bir ekonomi açısından eşitsizlik üretiyor.
Yine de suç oranının düşüklüğünün de bir sonucu olarak mafya ve çetevari
oluşumların görülmemesi önemli. Turizm sektörünün ortaya çıkardığı eşitsizliklere
önlem olarak bu sektörde çalışanların 2 yıllık rotasyonlara tabi tutulması
uygulamasına geçilmiş. Böylece hiç değilse turizmin getirdiği kayıt dışı
gelirin daha fazla kişiye ulaşması hedeflenmiş.
Sosyalizm yıkılır mı?
Ey ‘bu kadar güzelleme de abartılı’ diye düşünen okur. “Bu hikayede kesin
ciddi pislikler var, yani böyle bir
cennet olamaz” diyorsan ve ABD’nin Küba’ya uyguladığı ablukayı gevşetme ve
diplomatik ilişki kurma kararlarının da Küba’da sosyalizm aleyhine gelişecek
bir süreci açmasını bekliyorsan şunları da oku:
Küba, ekonomik zorunluluklar nedeniyle özel mülkiyete ve yabancı
yatırımlara kapısını aralayan, buna rağmen kamu ekonomisinin hala başat olduğu,
parasız eğitim ve sağlık hizmetleri ile "sosyalist" bir ülke. ABD
ambargosunun kalkmasının Küba'ya "McDonalds'ı getireceği" ve
sosyalizmden uzaklaşacağı yorumları yapılsa da ambargonun verdiği ekonomik
zararların ortadan kalkmasının sosyalist sistemi güçlendireceği de
belirtiliyor. ABD Başkanı Obama ile aynı anda konuşan Küba Devlet Başkanı Raul
Castro da ABD ile girilen yeni dönem için "Sosyalizmin kazanımlarını
herhangi bir şekilde riske atmadan ekonomik olarak daha iyi koşullarda olmayı
hedefliyoruz" diyerek bu hedefi de ortaya koymuş oldu. Bu hedefin
gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini görmek için Küba’ya biraz daha yakından bakmak
lazım:
Küba 13 milyonluk bir ada ülkesi. Ada demek kıt kaynaklar demek. ABD
ablukası altında yaşayalı bir asrı geçmiş. Bu ablukanın verdiği zarar
milyonlarca dolar her yıl. Hatta toplam zararın 1.1 trilyonu bulduğu ifade
ediliyor. 1990’ların başında Sovyet bloku çöktüğünde Küba varlık-yokluk
savaşına girmiş. Turizm bu dönemin bir ürünü. Açlık çeken milyonlar varmış o
sıralar Küba’da ama ‘öncelik çocukların, yaşlıların ve kadınların’ olmuş hep.
Çocukların sağlığından ödün vermeden, her bir Kübalı’nın ortalama 9 kilo
zayıfladığı topyekun bir dirençle atlatılmış bu ‘özel dönem’. Hala ciddi
sıkıntılar var tabii, petrol ithal ediliyor örneğin. Venezuela yetişmiş imdada
biraz da, petrol ve diğer bazı temel ihtiyaçlar konusunda. (O yüzden her yerde
Chavez’in resimleri var.) Çin, Rusya, Fransa gibi ülkelerle ticaret var ama
sınırlı. Böyle bir ülkeden "süper güç" olmasını bekleyemezsin.
Küba’yı tabii birçok artısına rağmen Türkiye’yle bile değil, diğer Karayip
ülkeleri ile ya da Latin Amerika ile kıyaslamak lazım. O zaman fark daha
belirginleşiyor.
Küba, ablukanın ve dünyada yalnız kalmanın faturasını sosyalizmden verdiği
tavizlerle ödüyor. Yabancı sermaye gelsin diye yüzde 51’i Küba devletine ait
şirketlerin faaliyet göstermesine izin veriliyor. Ayrıca turistlere ev, yani
pansiyon kiralamak için de özel mülkiyet yönünde adımlar atılmış.
Küba, ordusu bütün ekonomik zorluklara rağmen güçlü bir ülke. Ama bütün bir
gezi boyunca tek bir kışla görmemek enterasan geldi. Askerlik kadın-erkek bütün
vatandaşlara zorunlu ama herkes kendi evinde askerlik yapıyor: toplum ve ordu
iç içe. Ülke yönetimine ilişkin kararların alınma süreci de klasik liberal
demokrasilerden farklı ama Kübalılar temsili demokrasinin başka bir biçimini
tüm halkın aday olabileceği seçim süreçleri ile yaşıyor. Yerel ve ulusal
meclislere seçilebilmek için Küba Komünist Partisi üyesi olma şartı aranmıyor.
Adaylar herhangi bir yere para yatırmıyor ve seçim kampanyası için de para
harcamak zorunda değiller. Küba’da yine sanıldığının aksine birçok demokratik
kitle örgütü var. Üye sayısı 8 milyonu bulan Devrim Savunma Komiteleri başta
olmak üzere Küba Kadınlar Birliği, Genç Komünistler Birliği, sendikalar,
mesleki birlikler vs. aracılığıyla yaygın örgütlülükleri var ve bu örgütler de
kendi adaylarını sunabiliyor. Milletvekilliği profesyonel bir iş değil ve maaş
alınmıyor. Yasama çalışmalarına katıldıkları zamanlarda milletvekilleri
işlerinden izinli sayılıyor, hepsi bu.
Bu yapısı nedeniyle Küba’da bir dönüşüm olacaksa bunun keskin siyasi-alt
üst oluşlarla olması beklenmemeli. Kaldı ki, bazılarının beklediği gibi Küba’da
sosyalizmin çöküşü ve küresel kapitalist sisteme eski Sovyet ülkelerindeki gibi
yıkıcı bir tarzda entegrasyon da toplumsal ve siyasal nedenlerle -neyse ki- oldukça zor. Belki ama kademeli bir geçiş ve
karma bir ekonomik modele doğru gidiş, - illa bu tür bir karamsar senaryo
yazılacaksa - daha makul bir olasılık olarak görünüyor.
Mutluluğun resmi
Ama her ne olursa olsun; Nazım Hikmetin ‘Sen mutluluğun resmini yapabilir
misin?’ derken Abidin Dino’ya, neyi kastettiğini bilmek, “mutlu” insanların
ülkesinde olmayı daha da mutlu kılıyor:
“… sen mutluluğun resmini
yapabilir misin Abidin
1961 yazı ortalarında Küba’nın
resmini yapabilir misin?
çok şükür çok şükür bugünü de
gördüm ölsem de gam yemem gayrının
resmini yapabilir misin üstat?
yazık yazık Havana’da bu sabah
doğmak varmışın resmini yapabilir misin?”
*************
NASIL VE NEDEN GİDİLİR?
Küba’ya birçok tur şirketi ile gidilebilir. Ama Küba’yı toplumsal, siyasi,
tarihi, kültürel açıdan tanımak istiyorsanız en uygunu Jose Marti Küba Dostluk
Derneği’nin düzenlediği turlara katılmak. Tek kişi farkıyla birlikte 2 bin 500
Euro tur ücreti var. Çift gidildiğinde 300 Euro daha az ödüyorsunuz. 500 Euro
Küba’daki ekstra harcamalar için yeter. 8 günlük bir cennet için para
biriktirmeye de, dünyevi ihtiyaçlar için yapılmış tasarrufu bozmaya da değer…
*******************
KÜBA BEŞLİSİ
Küba'da siyasetin en önemli konularından biri ABD ablukası ile Küba Beşlisi
adı verilen ABD'deki tutuklular(dı). Küba Beşlisi'nin hikayesi ise oldukça
ilginç. Küba, 1999'da ABD'de Miami'deki bazı çetelerin ülkelerine yönelik terör
eylemlerinde bulanacağına dair topladığı istihbarat raporlarını ünlü yazar
Gabriel Garcia Marquez'i aracı yaparak ABD yönetimine verdi. Fidel Castro,
Başkan Bill Clinton'un konuyla ilgilenebileceğini ve ABD'nin bu çetelerin
saldırılarını önleyeceğini umut ediyordu. Ama ABD yönetimi Marquez'in teslim
ettiği raporlarının izinden giderek 5 Kübalıyı ajan oldukları gerekçesiyle
tutukladı. Küba'da her yerde posterleri bulunan Küba Beşlisi, bu tarihten sonra
da ülke diplomasisinin ana gündem maddesi oldu. Bu yüzden Küba Beşlisinin
tamamen özgür kalması Kübalılar açısından tam bir zafer olarak algılanıyor.
*********
NE VAR, NE YOK?
Küba'da ne var?
* Che, Fidel, Camilio ve Chavez posterleri
* Sıcakkanlı insanlar
* Küçük evler
* Lüks oteller
* Bolca turist simsarı
* Her restoranda, her köşe başında müzik
* Sanat okulları, müzeler
* Organik tarım, kent bahçeleri
* Müzik, dans, rom, puro
* (Kesinlikle herhangi bir ülkedekinden daha fazla olmayan) fuhuş
Ne yok?
* Kadın şoför (Bir arkadaş kadın taksi şoförü görmüş, hakkını yemeyelim)
* Kavga-tartışma
* GDO'lu ürün
* Reklam, moda, magazin
* Kaba davranış
* Fidel Castro heykeli
* Telaşlı, koşuşturan insanlar
* Akıllı telefonlar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder