Sayfalar

21 Haziran 2014 Cumartesi

Bu da benim Radikal’im




Radikal adında bir gazete çıkacağını, üniversite öğrencisiyken gittiğim İzmir’de bilboardlardaki reklamlardan öğrenmiştim. Sezen Aksu ve Zeki Müren’in fotoğraflarını anımsıyorum, altında “O bir Radikal” yazısıyla… Doğan grubunun “solcu” bir gazete çıkarması tuhaf gelmişti. 90’lı yıllar, Kürt şehirlerinde devam eden savaş metropollere gözaltında kayıpların, yargısız infazların ve işkencenin ağırlıyla çökmüştü. Yarı askeri bir dönem yaşanıyordu ve devlet bütün acımasızlığıyla legal-illegal kurumlarıyla hayatı kabusa çevirmekte oldukça başarılıydı. Sol ise yine krizdeydi ve devrimci politika krizi aşarak kitleselleşme denemeleri yapıyordu. Böyle bir ortamda Radikal’in çıkışının devrimci yönelişi düzene kanalize edecek bir oyun olduğu konusunda hemfikirdik.

Böyle düşünüyorduk ama Radikal’e kayıtsız kalamadık. Radikal haberciliği, farklıydı ve her sabah Özgür Gündem ya da Evrensel’in yanı sıra Radikal’i de almadan edemiyorduk. Yurt odalarında, öğrenci evlerinde Radikal hızla herkesin ilk gazetesi olmayı başardı. Yıldırım Türker’in yazıları, Celal Başlangıç’ın röportajları, Adnan Keskin’in, Müjgan Halis’in, Ahmet Şık’ın haberleri “burjuva basın” içinden kopup gelen birer soluk oldu hayatımızda.

Ve sonra hukuk fakültesini bitirip, avukatlık yolunda ilerlerken tamamen tesadüf eseri Uğur Mumcu Vakfı’nın Araştırmacı Gazetecilik bursunu kazandım ve avukatlık stajının adliyelerde, avukatlık bürolarında geçirilecek sıkıntı zamanları yerine bursu alıp, vakfın sağladığı 3 aylık staj olanağını kullanmaya karar verdim. 3 ayın sonunda tabi ki avukatlık stajına dönecektim. O kadar hukuk okuyup gazeteci olacak değildim ya… Gazetecilik stajı için Radikal’i seçtim. Radikal’in bürosu kalabalıktı: Adnan Keskin, Soner Arıkanoğlu, Deniz Zeyrek, Ayşe Karabat, Güneş Gürson, Ayfer Selamoğlu, Canan Gedik, Hilal Köylü, Zihni Erdem, Ergün Aksoy, Tolga Akıner, İpek Karadağ… Hakkı Erdem haber müdürlüğü koltuğunu benim gittiğim günlerde İsmet Demirdöğen’e devretmiş, kendisi de Posta’da köşe yazıyordu. Temsilci, haftada bir Ankara’ya gelen İsmet Berkan’dı. Gazete bürolarında stajyerler kendileri bir hamle yapmadığı takdirde pek ilgilenilecek insanlardan sayılmaz. Ben de ilk bir hafta kimse konuşup sohbet etmediği için sadece gazete okumakla geçirmiştim zamanımı. Artık ilk haftanın sonunda bürodan kaçıp gitmeyi tasarlamaya başlamışken fakstan gelen duyurular arasında gördüğüm ODTÜ’deki nükleer santrallerle ilgili bir paneli izlemek istediğimi söyledim İsmet Demirdöğen’e. Sadece 5 kişinin izlediği panel, bir başka habere 3 satırla kutu olduğunda, ilk haberim de çıkmıştı. Tabii bürodakiler bunun farkında değildi. Haberin, daha doğrusu benim yazdığı 3 satırın altını kırmızı kalemle çizip bir ikisine gösterdiysem de yine mırıldaranak “iyi hadi bakalım” sözlerinden başka bir şey de duymadım. Artık karar vermeliydim ve o zaman hala beyazlamamış sakallarıyla herkesin “Dayı” diye hitap ettiği asık suratıyla karşındakine her an tersleyebileceği korkusunu veren Adnan Keskin’e bütün cesaretimi toplayarak yanaştım ve biraz konuşmak istediğimi söyledim. Hukuk mezunu olduğumu, haber yapmak istediğimi filan söyledim. Dayı dinledi ve kendisinin de iş yükünden şikayetçi olduğunu, adliye haberlerini yapabileceğimi söyledi. İşte hayatımı değiştiren konuşma oydu sanırım. İlk özel haberim Ulucanlar Cezaevi’ndeki katliama ilişkin Meclis İnsan Hakları Komisyonu’nun raporuydu. Sonrasında Çankırı Cezaevi’nde tedavisi yapılmadığı için ölen Engin Huylu haberi.. 3 aylık staj bitmeden telif sözleşmesi imzalatıldı, artık bir gazeteciydim. Birtan Altınbaş işkence davası… İnsan hakları ihlaleri gazetede geniş yer buluyor ve mesleğinin başındaki avukat arkadaşlarımın yaşadıkları sıkıntıları görünce gazetecilik bana giderek daha cazip gelmeye başlıyordu. Gerçi asgari ücret alıyordum ama gazetecilik virüsü girmişti bir kere.. F tipi cezaevlerine geçiş sürecinde yaptığım haberler gazetede geniş yer alıyordu. Bu sırada Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Yılmaz Milliyet’in başına geçmiş, İsmet Berkan da Radikal’in yeni Genel Yayın Yönetmeni olmuştu. Kendisi F tipi cezaevlerinden yana olsa da haberlere karışmıyor ve Radikal bu süreçte, Yeni Binyıl ile birlikte medya içinde ayrı bir yerde konumlanmayı başarıyordu. (her ne kadar Tuncay Özkan daha sonra uzun yıllar hapis yatacağı F tipi cezaevlerini pazarlamak için bin tür yolu denese de Radikal’in ana çizgisini etkileyemiyordu) Öyle ki mahkum yakınları için de Radikal “devrimci bir gazete” gibi algılanıyordu. Bu dönemde, aynı zamanda bir mahkum yakını olan arkadaşımın metroda yere otururken elindeki gazeteyi altına koymasını söylediğimde “Ama Radikal’e kıyamıyorum” dediğini hatırlıyorum. Radikal de sofra kağıdı olarak serilmeyecek, üstüne oturulmayacak “devrimci basın” gibi algılanıyordu.

Hoş dönemin hükümeti ve Adalet Bakanlığı için de Radikal, yaptığı haberlerle “yasa dışı örgütlere yardım yataklık” eden bir gazete hüviyetindeydi. Bu bir benzetme de değildi üstelik, Adalet Bakanlığı’ndan gazeteye gönderilen tekziplerde “haberlerin yasa dışı örgütlerin propagandasına hizmet ettiği ve maksatlı olduğu” sık sık vurgulanıyordu.

F tipine geçiş sürecinde de Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk tüm toplumu kandırıp kanlı bir katliamın emrini verdiğinde medya operasyonun en önemli ayaklarından biriydi ve bu katliama alkış tutmanın, meşrulaştırmanın ötesinde adeta bir operasyon gücü gibi çalışmıştı. Hürriyet’in “Devlet Girdi” manşeti bunun özetiydi.Ama Radikal, katliamdan sonra da haberciliğini devam ettirdi ve kuşkuları ortaya koymaya devam etti. Radikal’in 18 yıllık yayın hayatının en önemli işlerinden biri F tipi cezaevleriyle ilgili haberlerdi.

Radikal’deki ömrüm, artık geçinmek konusunda büyük güçlük çektiğim günlerde Sabah’tan gelen cazip teklifle sona erdi. Aslında Sabah’a gitmeyi hiç düşünmüyordum ama o zamanki aklımla Sabah’tan gelen teklifi Radikal’de kadro ve üç beş kuruş zam için kullanmak istemiştim. Ailemden para gelmiyordu ve ev arkadaşlarıma yük olmaya başlamıştım. Sabah’ın teklifini gazeteye söyleyince maaşımı birazcık artırabileceklerini ummuştum. Bu ham hayalim İsmet Berkan’ın “Gitme, oralarda yapamazsın ama sana yakın zamanda yapacak bir şeyimiz de yok” sözleriyle mecburi bir gidişe döndü. Radikal’den 1 yıl 3 ay sonra ayrılırken aslında bütün bir gazetecilik hayatım boyunca hep Radikal’ci olarak kalacağımı, kendimi en çok Radikal’e ait hissedeceğimi bilmiyordum tabii…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder