Sayfalar

2 Şubat 2013 Cumartesi

Bir erkek şahıs cesedi var...




Kemal GÖKTAŞ

Gazetede çalışıyorduk. Öyle günler vardır, boğucudur. hareketsizdir. Ama bir ses böler onu, kötü bir şey olmuştur mutlaka, o ses hayra yorulmaz. İşte bekliyormuş gibi duyduk o ses ile irkildik. Hemen pencerelere koştuk. Tam karşı kaldırımdaki insanların yukarı doğru baktığını görünce diğer pencereye koştum. Tahmin ettiğim üzere ABD Büyükelçiliği'ndeydi patlama.
Foto muhabirimiz Barış Oral, muhabir arkadaşımız Kıvanç El'le birlikte merdivenleri uçarak iniyoruz. Bir yandan bağırıyorum: İkinci patlama olur, uzaktan çekin! Ama saniyeler içinde 100-150 metre uzaklıktaki olay yerindeydik. Milliyet'ten Gökçer (Tahincioğlu) ve Yavuz (Özden) de orada. Patlamanın olduğu nizamiyeye odaklanmışım. Kapı uçmuş, içerisi enkaz. Kapıda büyükelçilikte görevli bir sivil polis soğukkanlı biçimde telefonla konuşuyor. O kadar soğukkanlı ki bir anda kendimi farklı bir yerde sanıyorum. 

"BACAĞI GÖRDÜN MÜ?"

Ama bir sesle adeta kendime geliyorum: Bacağı gördün mü? Yerde, kaldırımın üzerinde kopmuş bir erkek bacağı. Korkunç! Başka bir parça var mı etrafta diye gözlerimi gezdiriyorum. Eyvah! Bir et parçası yerde. Önce bir kuş cesedi sanıyorum. Ama hayır, daha küçük parçalar var, etrafa saçılmış... Her yerde! Arabaların camlarında, üstünde, yerlerde, kaldırımda... küçücük et parçaları. Kendimi sakinleştirmeye çalışarak  patlamanın olduğu kulübenin içine bakıyorum. Elimde bir telefon, fotoğraf çekip kayıt yapıyorum bir yandan. Etrafta birkaç resmi polis. Bizim kadar yaklaşmaya korkuyorlar. Karşı kaldırımda duruyorlar. Telefonla bilgi veren sivil polis, Gökçer ve ben yalnınız kapının önünde. Karşı kaldırımda foto muhabirleri Yavuz ve Barış. Biraz aşağıda Kıvanç. İkinci patlama korkusu var bir yandan. Ama ayrılamıyoruz. Ayrılamıyoruz ama yaklaşan olursa da "İkinci olabilir" diye uyarıyoruz, tuhaf bir iş. Stajyerimiz Çınar'ı görüyorum uzaktan, 'Yaklaşmasa bari' diyorum içimden. Kapının içinden içeri bakıp çekim yapmaya çalışıyoruz. İçerde birkaç görevli. Gökçer'le kapının eşiğindeki kopmuş insan başını farkediyoruz ve onu çekiyoruz. Kapıdaki sivil polisin elinde hala telefon: "Canlı bomba olduğunu sanıyorum amirim, olay yerindeyim. Bir erkek şahıs cesedi var, parçalanmış..." 

"AMBULANS NİYE GELMEDİ?"

Bir an telefonu indiriyor ve bize "Hala ambulans gelmedi mi? İçerde enkaz altında biri olabilir" diyor. "Arayalım mi biz bir yerleri" diyoruz ama şaşkınız. Patlamanın üzerinden 15 dakika geçmiş durumda. Olay yerinde 4 gazeteci, birkaç polisle duruyoruz hala. Biraz aşağıda olay yerine yaklaşmak istemeyen gazeteciler ve meraklı izleyiciler... İkinci bir patlama olsa gittik. Arada sanki görecekmişim gibi arabalara bakıyorum, ikinci bomba var mıdır diye. O sırada diğer arkadaşları olay yerindeki polisler uzaklaştırmış. Gökçer'le ben kendimize polis süsü veriyoruz sanki. Bize karışmıyorlar.
Ve bir polis amiri, takviye polis 15 dakika sonra olay yerine geliyor. İtfaiye de geliyor aynı anda. Ama içeri girmiyorlar. Ve patlamadan 20 dakika sonra ilk ambulans. İçerden bir kadın yaralı çıkarıyorlar.... Polis sayısı artıyor ve olay yerini kordon altına alıyor.  Artık Gökçer'le beni de çıkarıyorlar. Midem kötü, haberi yetiştirmem lazım...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder