Sayfalar
▼
28 Aralık 2012 Cuma
Yasadışı dinlemelere delil olma yolunu açan Yargıtay kararı
Kemal GÖKTAŞ
Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun mahkeme kararı ile yapılan aramada, savcının olmamasının hak ihlali olmadığına karar vererek, bu şekilde elde edilen delilleri hukuka uygun kabul eden kararı tartışma yarattı. Kurul'un, kanunun açık hükmüne aykırı olarak yapılan aramayı hukuka uygun gören kararında yapılan değerlendirmeler ise hukuka aykırı elde edilen ses, görüntü ve dinleme kayıtlarının Yargıtay'ca delil olarak sayılacağı kuşkusuna neden oldu. Kurul kararında bu kuşkuyu büyüten ayrıntılar da yer alıyor.
SANIK "BENİM DEĞİL" DEDİ AMA...
Bir ihbarla harekete geçen polis, 8 Mayıs 2007'de, mahkeme kararı ile Müslüm Deniz'in evini aradı. Aramaya, Ceza Muhakemesi Kanununun 119/4. maddesine aykırı biçimde savcı, iki ihtiyar heyeti üyesi veya iki komşu katılmadı. 14 polisin yaptığı aramada bir av tüeği ve bir kaleşnikof bulundu. Birecik Başsavcılığı, sanık hakkında ruhsatsız silah suçundan dava açtı. Sanık, av tüfeğinin babasından kaldığını, ancak kaleşnikofun kendisine ait olmadığını savunarak "Beni sevmeyen bazı yakınlarım evime bırakmış olabilir" dedi. Mahkeme ise 5 yıl hapis ve 450 TL adli para cezası verdi.
Yargıtay 8. Ceza Dairesi, kanuna aykırı olarak yapılan aramada elde edilen kaleşnikof ile buna ilişkin ekspertiz raporunun hükme esas alınamayacağına dikkat çekerek beraat verilmesi gerektiğine karar verdi ve mahkeme kararını 1'e karşı 4 oyla bozdu. Üye Halil Akdağ, "Şekli unsurun her koşulda yerine getirilebilmesi imkanı bulunamayacağı" gerekçesiyle onama yönünde oy kullandı.
Yargıtay Başsavcılığı bu karara itiraz ederek Ceza Genel Kurulu'na taşıdı. İtirazda evcin bahçesinde bulunan boş bir kovanın söz konusu kaleşnhikoftan atıldığının sabit olduğuna vurgu yapıldı.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu ise itirazı kabul ederken yepyeni bir içtihat yaratma yoluna gitti. Kararda çok tartışma yaratacak şekilde "Sırf arama sırasında şekle ilişkin bir koşulun ihlal edilmesine dayanılarak aramanın hukuka aykırı sayılamayacağı ve ele geçen delillerin hukuka aykırı nitelenemeyeceğinin kabulü gerekmektedir" denildi.
BAZI HAKLAR MUTLAK, BAZILARI NİSBİYMİŞ!
Kurulun 2012 / 96 sayılı kararında Prof. Bahri Öztürk, Doç. Dr. Mustafa Ruhan Erdem ve Doç. Dr. Veli Özer Özbek tarafından hazırlanan Uygulamalı Ceza Muhakemesi isimli eserden yapılan alıntılarla "yasa dışı delil" konusunda yeni kriterler ileri sürüldü.
Kitapta, "mutlak" ve "nisbi" delil yasakları ayrımı yapıldığı belirtilerek "mutlak" olarak delil yasağı içine girecek 4 durum şöyle sıralardı:
1-Sanığın kendisini suçlandırıcı beyanda bulunmaya zorlanması. (İşkence ve kötü muamele)
2-Bir kimsenin yakınlarını suçlandırıcı beyanda bulunmaya zorlanması.
3-Sanığa kendisi ile ilk temasa geçen yetkili tarafından bazı haklarının hatırlatılmaması (susma hakkı, müdafi tayini isteme hakkı gibi)
4-Hayatın gizli alanına (özel hayata değil) yapılan müdahaleler.
KAMU YARARINA BAKILACAKMIŞ
Kararda, bunların dışında kalan durumlarda ise hakim tarafından oranlılık (ölçülülük) ilkesi göz önünde tutularak “kamu yararı” bakımından bir değerlendirme yapılması gerektiği savunularak "Bu bağlamda illiyet bağı, etkileme gücü ve hak ihlali kriterlerine yer vermeden yapılan bir değerlendirmenin; herhangi bir hakkın ihlal edilmediği her türlü basit şekli aykırılıkların da mutlak bozma sebebi sayılmasını gerektireceği için, böyle bir yaklaşımın ceza yargılamasında hakkaniyete aykırı sonuçların doğmasına, adalet ve eşitlik ilkelerinin zedelenmesine yol açabilecek son derece ağır sonuçları da birlikte getireceği kuşkusuzdur" denildi.
ÖZEL HAYAT DA RAFA: YASADIŞI SES-GÖRÜNTÜ KAYITLARI DELİL OLABİLECEK
Gerekçede hayatın gizli alanına yapılan müdahalelerin mutlak delil yasağı olarak sayılmasına rağmen (özel hayata değil) vurgusu yapılması da dikkat çekti. Bu vurgu, özel hayatın ihlali anlamına gelen yasadışı telefon dinleme, ortam dinleme ve görüntü kayıtlarının delil sayılmasının önünü açtı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder